ABD'deki Türk ekipten heyecanlandıran araştırma

Dünyadaki en iyi kanser merkezi olarak gösterilen Teksas Üniversitesi MD Anderson Kanser Merkezi’ndeki Türk ekibinden çığır açacak ilaç araştırması.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü NIH (National Institute of Health) ve Ulusal Kanser Enstitüsü NCI (National Cancer Institute) tarafından sağlanan bu fon sayesinde Prof. Dr. Özpolat ve ekibinin geliştirdiği ilaç, hayvan deneylerinin ardından birkaç yıl içinde hastalarda test edilmeye başlanacak. Sonuçlar beklendiği gibi olursa, klinik denemelere geçilecek ve Türk bilim insanlarının imzası ile milyonlarca meme kanseri hastasının hayatı kurtulacak. Prof. Dr. Özpolat, ekibiyle birlikte yürüttükleri araştırmanın detaylarını DHA’ya anlattı.

"KÖTÜ GENLERİ VURACAK NANOTEKNOLOJİK YÖNTEMLER GELİŞTİRDİK"

Özellikle 2000'li yıllarda insan gen haritasının ortaya çıkması ile birlikte gen terapisi üzerine yoğunlaştıklarını anlatan Prof. Dr. Özpolat, sözlerini şöyle sürdürdü:

Biz, kanserde gen susturma terapisi üzerine çalışıyoruz. Bunun için binlerce hastanın tümörlerini inceledik, bunların gen profillerine bakıp kötü genleri belirlemeye çalıştık. Hastalarda özellikle ömrü kısaltan genlerden bahsediyoruz. Bazı genlerin aktivasyonu nedeniyle hastalar aynı ilaçları alsalar dahi, kimi hasta 5 ya da 10 yıl daha fazla yaşarken, kimisi tam tersine, daha az yaşıyor. Bu genler aynı zamanda kanser hücrelerinin daha hızlı büyümesine, yayılmasına ve kemoterapiye ya da radyoterapiye direnç göstermesine de neden oluyor. Özellikle meme kanserinde binlerce hastanın genetik profillerini inceledik ve birkaçını belirleyerek 10 yıl önce bunlara odaklanıp ilaç çalışmalarına başladık. 1.6 milyon dolar fon kazanarak yürüttüğümüz bu araştırmalarda ilk başta bu genlerin kanser hücrelerinde ne işe yaradığını anlamaya yoğunlaştık.

AKCİĞER KANSERİNDE DE KÖTÜ GENİ SUSTURACAKLAR

Prof. Dr. Bülent Özpolat, gen hedefli tedavi yöntemlerini akciğer kanseri için de araştırdıklarını anlatarak geçen yıl da bu alandaki çalışması için 1,5 milyon dolarlık fon aldıklarını vurguladı.

Bu araştırmanın detaylarını ise şöyle özetledi:

"İnsan genomunda yaklaşık 20 bin tane protein kodlayan gen var. Aslında son 15 yıldır bunlar üzerine yoğunlaşmıştı bilim dünyası. Protein kodlayan genlerin sayısının aslında düşündüğümüzün çok daha altında olduğu ortaya çıktı. İnsan genomunun yüzde1,5-2’sini oluşturuyor, bunu keşfettik. Biz, son zamanlarda protein kodlamayan genler yani mRNA ya da non-coding RNA dediğimiz genler üzerine de yoğunlaştık. Çünkü bu protein kodlamayan genlerin hem tümör baskılayıcı olabileceğini, hem de kanserojen etkisi olabileceğini gösterdik. Akciğer kanseri için ise kanserojen etki yaratabilecek olan bir mRNA’yı belirledik ve hedef olarak seçtik. Geçen yıl yine NIH ve NCI’dan 1,5 milyon dolarlık bir fon kazandık bu araştırmamızı yapabilmek için. Böylece belirlediğimiz o mRNA’yı susturarak tümörü geriletmeyi ve hastanın yaşam süresini uzatmayı hedefliyoruz."

"BİZİM İLACIMIZ ÇOK DAHA UCUZ OLACAK"

Bir ilacın kliniğe taşınmasının çok uzun yıllar aldığına işaret eden Prof. Dr. Özpolat, şöyle devam etti:

"FDA tarafından onaylanıp piyasaya sürülebilmesi için 8-10 yıl hatta bazen 15 yıl gerekebiliyor. Bu süre içerisinde harcanan para da 600-700 milyon doları buluyor. Kanser tedavisinin yeni gözdesi bu hedefe yönelik akıllı ilaçlar çok pahalı olabiliyor bu nedenle. Ama bizim geliştirdiğimiz bu yöntem, şu ana kadar sık kullanılan sentetik (monoklonal) antikor tedavilerine göre biraz daha ucuz olacak. Çünkü kanser hücresini hedefleyen bu sentetik antikorlar canlı hücrelerden elde edilerek toplanıyor. Daha sonra insanlarda kullanılıyor. Bizim gen susturucu ilaçlarımız ise makinalarda kolayca sentezlenebiliyor. Bu nedenle de 5-10 kat daha ucuza mal olmasını bekliyoruz. Sonraki aşama klinik denemeler olacak, yani hastalarda denenecek. Bunun için de 4 milyon dolarlık bir fon daha talep edeceğiz. Laboratuvarımızın bir özelliği de en çok Türk'ün bulunduğu laboratuvar olması. Ayrıca Türkiye’deki değişik üniversitelerle de mesleki işbirliği içerisindeyiz sürekli. Klinik deneme aşamasına geldiğinde Türkiye’den hastaları da bu çalışmaya dahil etmek istiyorum. İnşallah başarılı oluruz ve çaresiz kalan hastalarımıza deva ya da tedavi yöntemi olarak bizim ilacımız da kullanıma girer."