Dialoglar-1 'Yüzsüklük ve Batı'

Dünya yüzyıldır ağlıyor. Biraz önce sizin kulaklarınızda ki perdeden geçemeyip, benim beynimi delen de buydu. Bu bir gerçek Matmazel. Çocuklar doğar. Bazı yerlerde büyür. Bazı yerlerde büyümeden ölür. Hatta bazı yerlerde doğmadan ölürler...

Muhammet Affan Polat muhammetaffan@nethaber.com

-Buyurun Matmazel, buyurun… Kenar işlemeleri altın sarısı, bu kırmızı halı sizin için hazırlandı…

-Teşekkür ederim…

-Bugün hangi parçayı çalmak istersiniz?

-Mozart 40. Senfoni …

-Çok güzel bir seçim. Piyanonuzun başına oturunuz ve notalara bir kuş tüyü kadar hafifçe dokununuz. Evet, evet Matmazel oluyor. Paris’in en lüks köşkünde bu eseri çalmak mükemmel olmalı. Devam ediniz. Şimdi, bir ‘fa’ notası Matmazel… Harika! Şimdi de bir ‘sol’… Bu çok iyiydi Matmazel... Neden durdunuz?

-Biliyor musunuz kuzum, bu yüksek tavanlı salonda ses bir başka şaklıyor kulaklarımda. Sanki! Sanki, melodiler beyaz duvarlardan tırmanarak sarı işlemeli kolonlardan tekrar ayaklarıma dolanıyor. Bu müzik beni ruhuma hapsediyor…

-Söylediklerinizin hakkı var Matmazel. Buyurunuz devam edin. Parçanın tam burasında üç kez üst üste, aralarda es vererek ‘si’ basmalısınız.

-Anladım kuzum, tekrar başlayalım.

-Durun!

-N’oldu kuzum henüz iki olmuştu?

-Bir ses duymadınız mı Matmazel? Bir bomba sesi…

-Hayır duymadım.

-Şaşırmadım Matmazel devam edin lütfen. Evet şimdi de bir ‘do’ notası ve bir bomba daha!

-O da ne?

-Önemli değil Matmazel… Bir bomba daha, düştü.

-Burada mı?

-Hayır... Korkmanızı gerektirecek bir durum yok. Paris’ten çok uzaklarda…

-Ne kadar uzak?

-Fırat ve Nil arası kadar uzak Matmazel. Sizin için endişelenecek bir şey yok. Lütfen devam ediniz. Parçanızı bölmeyin. Harikasınız! Sizi hayretler içerisinde dinliyorum. Durun Matmazel!

-Yine ne oldu, bir bomda daha mı? Siz bunu nasıl duyabiliyorsunuz kuzum?

-İnsan sadece kulaklarıyla duymaz Matmazel.

-Ne demeye çalışıyorsunuz?

-Anlayabileceğinizi sanmıyorum Matmazel boş verin.

-Size bir soru sordum!

-Ha! Yok hayır! Bu sefer bir bomba değil Matmazel…

-Ya peki?

-Bir çocuk sesi.

-Nasıl bir çocuk?

-Biraz önce hamile annesini vuran mermiye, kin kusan bir çocuk Matmazel…

-Parçaya dönebilir miyiz?...

-Dönelim tabi, sanırım rahatsız oldunuz?

-Hayır yalnızca parçamın bölünmesini istemiyorum o kadar!

-Peki devam ediniz lütfen. Parçalanarak bölünen çocuk bedenlerini görmeden…

-Bana mı dediniz?

-Hayır, öylesine söylendim… Piyanonuzun başına tekrar oturabilirsiniz.

-Hıhı…

-Pardon, çalmaya başlamadan size bir soru sorabilir miyim?

-Tabi kuzum buyurunuz.

-Neden piyano çalıyorsunuz?

-Bazen hiçbir şeyi duymak istemiyorum da ondan...

-Neyi mesela Matmazel? Neyi duymak istemiyorsunuz?

-Haykırışları!

-Biraz açar mısınız?

-Acı çeken haykırışları!

-Biraz cömert davranın Matmazel, kelimelerinizi benden saklamayın lütfen.

-Zorlamayın bayım.

-Neden zorlanasınız ki, gayet kolay bir soru sorduğumu sanıyorum.

-Benden itiraf istiyorsunuz!

-Hayır asla! Yalnızca merakımdan sordum. Bana gerçekçi konuşabilirsiniz. Neyi duymak istemiyorsunuz?

-Çığlıkları! Söyledim işte rahat ettiniz mi?

-Hangi çığlıkları?

-İleri gitmiyor musunuz?

-Hayır, sanırım ben çok geriden geliyorum Matmazel. Anlattıklarınıza bakılırsa sırtınızı merhamete dönüp bayağı yürümüşsünüz. Belki de kaçmışsınızdır!...

-Beni üzmeye mi çalışıyorsunuz?

-Hayır Matmazel! Gerçekten hakikati öğrenme gayretindeyim.

-Hakikat mi?

-Evet hakikat!

-Ne demek istediğinizi, inanın anlayamıyorum kuzum…

-Biraz önce söylediniz Matmazel. Hangi çığlıkları duymak istemiyorsunuz?

-Ölüm çığlıklarını!

-Siz dostlarının yapmış olduklarından dolayı pişmanlık duyan bir mağdur musunuz, yoksa müsebbip misiniz Matmazel?

-Bakın bayım! Benden ne duymak istediğinizi bilmiyorum.

-Pekâlâ. Size başka bir soru sormak istiyorum… İzniniz var mı?

-Tabi

-Bana dünyanın sesini çalabilir misiniz?

-Bu mümkün değil!

-Önünüzde ki piyano buna kabil değil mi?

-Bu çok saçma bir soru. Tabi ki değil… Bahsettiğiniz sesi duyabilen bir insan yok!

-Var, Matmazel…

-Hah… Yalan kuzum. Kimmiş o?

-Ben duyabiliyorum...

-Anlatın o zaman kuzum. Nasıl bir ses?

-Vicdanı olanları, bir mavzer gibi delip geçen ağlama sesi Matmazel!

-Bir bebek gibi mi?

-Tam da öyle. Dünya yüzyıldır ağlıyor… Biraz önce sizin kulaklarınızda ki perdeden geçemeyip, benim beynimi delen de buydu… Bu bir gerçek Matmazel… Çocuklar doğar. Bazı yerlerde büyür. Bazı yerlerde büyümeden ölür. Hatta bazı yerlerde doğmadan ölürler. Onlardan geriye kalan, yalnızca sahile vuran çığlıklardır. Bu çığlıkları hiçbir enstrümanla çalamazsınız. Bu acıyı hiçbir parçayla hissedemezsiniz… Çünkü, Paris’te müzik dev bir yalan Matmazel… Ve siz bu yalanın başrollerisiniz! Duymamak için çabalıyorsunuz!

-Bu yalan!

-Hayır Matmazel… Maalesef değil. Yalan olanlar Paris’in sözde huzurlu sokakları… Siz, olmayan merhamet ve vicdanınızın boşluğunu müzik ile doldurma gayretindesiniz.

-Söyledikleriniz beni yaralıyor kuzum…

-Eğer siz bir müsebbip iseniz, bunlar zaten sizi yaralaması gereken sözler Matmazel!

-Benimle böyle konuşamazsınız!

-Müsebbip misiniz? Çığlıkları duymak istemeyişiniz, buna sebep olmanın verdiği vurdumduymazlık tavrı mı?

-Bunlara cevap vermeyeceğim. Ben yalnızca piyanomla biraz vakit geçirmek istemiştim.

-Kaçtınız Matmazel?

-Kaçmadım…

-Peki siz nasıl isterseniz öyle olsun. Kaçmadınız…

-Devam edebilir miyiz?

-Bence bu günlük aldığınız ders kâfi Matmazel…