Ne var yani yürüttüysem, Atatürk de yürütmüştü...

Çıkan haberleri gördünüz hepiniz. Tekrar anlatmaya gerek yok. Belli ki asrın yazarımız Mustafa Kemal'in kitabını binlerce liraya itiklemekle kalmamış aynı zamanda Gazi Paşa'nın 'yürütme' tekniklerini de vakit kaybetmeden uygulamaya koymuş.

Muhammet Affan Polat muhammetaffan@nethaber.com

Gazi Mustafa Kemal bir gün Yalova'daki çiftliğe gittiğinde, köşkün duvarına yaslanmış bir ağacın bahçıvan tarafından budanmakta olduğunu görür. 

Paşa, derhal bahçıvanı yanına çağırır:

''Hayrola? Ağacın dallarını neden kesiyorsun?'' diye sorar.

Bahçıvan, nasıl bir cevapla karşılaşacağını bilmemenin verdiği şaşkınlıkla:

''Ağacın dalları köşkün duvarına dayanmış paşam. O sebepten dallarını buduyorum.'' der.

Gazi Paşa hiç beklenmeyen bir tepki vererek, ''Ağaç kesilmeyecek! Eğer gerekiyorsa bu köşk yürütülecek fakat ağacın dallarına dokunulmayacak.'' diye emir verir.

Mustafa Kemal'in bu emrinden hemen sonra çiftlikte hummalı bir çalışma başlar. Görev, dönemin İstanbul Belediyesi'ne intikal eder, en iyi mimarlar görevlendirilir ve köşkün temeline kadar kazı çalışmaları başlatılır.

Yapının altına raylar yerleştirilir ve köşk, Gazi Paşa'nın nezaretinde yaklaşık 5 metre kadar kaydırılarak kesilmesi planlanan ağaçtan uzaklaştırılır.

Bu hadiseden sonra çiftlik evinin adı 'Yürüyen Köşk' olarak kalır...

Olay o kadar uzun yıllar anlatılagelir ki günümüzde birçok 'kemalist' bu anektodu anlır ha anlatır.

Hatta bazıları Gazi Paşa'nın 'köşk yürütme' emrinden öylesine etkilenir ki bunu yazmak ve anlatmakla kalmaz aynı zamanda bilfiil uygulamaya koyar...

Kimdir o?

20 yıldır 'yobaz ve gerici' bir zihniyet tarafından yönetilen ülkemizin en muasır, en aydınlık, en ilerici, en Atatürkçü, en, en, en parlak yazarı Yılmaz Özdil...

Dalga geçmiyorum. Şaka falan da yapmıyorum.

Çıkan haberleri gördünüz hepiniz. Tekrar anlatmaya gerek yok.

Belli ki asrın yazarımız Mustafa Kemal'in kitabını binlerce liraya itiklemekle kalmamış aynı zamanda Gazi Paşa'nın 'yürütme' tekniklerini de vakit kaybetmeden uygulamaya koymuş.

Sonuç aynı aynı olmasına da gidiş yolu biraz yanlış sanki...

Çünkü ben Yılmaz Bey'in saray yavrusunun fotoğraflarına baktım ama, villanın duvarına yaslanan bir ağaç falan göremedim.

Olay bildiğiniz şöyle olmuş efendim, Yılmaz Bey milyonlarca liraya itiklediği internetten toplama Mustafa Kemal kitabından kazandığı paralarla, ki helali hoş olsun Allah daha çok versin, gitmiş ve Bodrum'da saray yavrusu bir villa almış.

Sonra bakmış ki bu villa denize biraz uzak kalıyor. Aynı Mustafa Kemal'in bahçıvana söylediği gibi o da belediyeden ilgili mercilere demiş ki:

''Eğer gerekiyorsa bu villa buradan yürüyecek!''

Kırmamışlar asrın yazarımızı. Altına ray falan döşemişler mi o kadar hakim değilim meseleye fakat, tutmuşlar Yılmaz Bey'in villayı denizin kenarına kadar taşımışlar.

Sonra Yılmaz Bey demiş ki:

''Bizim 'kaçak saray' biraz küçük mü kaldı ne ya hu! Bunu büyütelim biraz.''

Yine kırmamışlar asrın yazarımızı. Suyunu bol mu verdiler artık ne yaptıysalar villayı olandan iki katına kadar çıkarmışlar.

Gel zaman git zaman tüm bunlar olduktan sonra, Yılmaz Özdil'in bütün usulsüzlükleri meydana çıkmış.

O gün bugündür Yılmaz Bey'in villasının adı da 'Yürüyen Villa' kalmış...

Her neyse...

Duydunuz mu bilmiyorum fakat villanın kaçak olduğu bizzat CHP'li Bodrum Belediyesi tarafından tasdik edildi.

Bodrum Belediyesi'nden yapılan açıklamada, Özdil'in villası 142 metrekare ofis olarak ruhsatlıyken kaçak olarak 310 metrekareye çıkarıldığı belirtildi.

Belediyeden yapılan açıklamaya göre, iskan alındıktan sonra da kaçak yapılmaya devam edilmiş.

E hal böyle olunca ve Özdil'in 'kaçak sarayı' ulusal medyada da manşete düşünce kendisi bir savunma yayınlamış.

Demiş ki:

''Evimin fotoğraflarını çeken, yayınlayanlarla daha sonra hesaplaşacağız. Bodrum Belediyesi kaçaksa yıkar, değilse de değil der."

Şimdi....

Yılmaz Özdil'in, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne 'kaçak saray' derken arkadan kendisinin 'kaçak villa' yaptırmasını, Bodrum Belediyesi'nden buna kimin neden ve nasıl göz yumduğunu, tüm bu usulsüzlükler karşılığında Yılmaz Özdil'in ilgili mercilere rüşvet verip vermediğini sırf yazı uzamasın diye geçiyorum ve biraz önce paylaştığım savunmasına geliyorum...

Ne demiş Yılmaz Özdil? Evimin fotoğraflarını izinsiz çektiler demiş...

Belediye kaçaksa zaten yıkar size ne demiş...

Görüyorsunuz değil mi?

Kurban olduğumun adaleti şaşmıyor...

Birkaç gün önce Fahrettin Altun'un evinin arkasında bulunan, ihalesi ve bedeli tepeden tırnağa açık seçik kamoyu ile paylaşılmış olan harabeyi dillerine dolayarak fırtına estirenler, arkadaşlarının 'kaçak sarayına' nasıl da sessiz kalıyorlar...

Eee...

Bu işin kanunu budur beyler. Etme bulma dünyası. Attığınız iftiralar dönüp sizi bulmaz mı sandınız?

Hiç kem küm etmeyin. Dehal bu usulsüz adamı dışlayın. Yoksa hepiniz kanunsuzluğa çanak tutmuş olacaksınız.

Bu arada CHP Bodrum İl Başkanı'nı da derhal göreve davet ediyorum!...

Kendisinden beklentim, aynen Canan Kaftancıoğlu'nun yaptığı gibi ilçe başkanına emir vererek Yılmaz Özdil'in 'kaçak sarayını' fotoğraflamasıdır.

Araştırdım buldum. Adı Halil Karahan.

Yap bunu Halil Başkan...

Hem senin Canan Kaftancıoğlu'ndan neyin eksik başkanım?

En kötü ifade verirken 'Ben öyle demedim' der kıvırırsın ne olacak yani...

Son olarak...

Yılmaz Özdil tüm bu yaşananlardan sonra, 'Ne var yani yürüttüysem... Atatürk de yürütmüştü!' ismiyle bir kitap çıkarsa ve dese ki:

''Yürüttüm ama bir sorun neden yürüttüm? Atatürk de yürütmüştü de o yüzden yürüttüm. Bu arada Atatürk ile ortak noktalarımızı bir kitapta derledim. Kur farkıyla yalnızca 5 bin lira...'' 

Soruyorum size satılır mı satılmaz mı?

Satılır efendim satılır...

Burası Türkiye...

Burada kiraz mevsimi 2 bilemedin 3 ay, keriz mevsimi ise 12 ay sürüyor...