Kaba etinize güvenip sallamak kolay nasıl olsa!

Son yazımda öz eleştiride bulunma teşebbüsümü yarım bırakan Rifat Serdaroğlu isimli gereksiz partinin genel başkanının sözlerini tekrar düşündüm.

Cengiz Gülaç cengizgulac@nethaber.com

Rifat Efendi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a;

Şah diyor,

Padişah diyor,

Sultan diyor,

Dikta heveslisi diyor,

Tek adam diyor,

Yatağında ölmeyeceksin diyor,

İçimizde sana karşı merhamet kırıntısı bırak diyor,

Merhamet kırıntısı kalsın ki yarın belki sana acırız diyor…

Polis baskınından kurtulup siyasi partilerin yasal zırhına bürünüp rahat rahat kumar oynayabilmek için kurulan partilerin bile Rifat’ın partisinden daha çok tabanı vardır! Mesele Rifat’ın şahsiyeti veya şahsiyetsizliği değil!

Rifat tek olsa, insan alıp Rifat’ın başını okşar, yanağından bir makas alıp, “Oldu canım. Hadi sen git partinde oyna!” deyip geçer!

Rifat bu ülkede hatırı sayılır bir nefretin dışavurumudur.

Rifat’ın ortalığa kusmuklarını saçtığı o programda CHP milletvekili Murat Bakan var, Emin Şirin isimli eski vekil var, daha önce Ak Partilileri İzmir’de denize dökeceğini söyleyen “Yedi Bela Hüsnü” lakaplı çakma kabadayı CHP’li eski vekil Hüsnü Bozkurt var…

Bir tanesi bile demedi ki “Rifat kuzum sen ne saçmalıyorsun?”!

Rifat’a dikkat edin. Diktatör diyor ama diktatör dediği adamın yatağında ölmeyeceğini, günü geldiğinde acımayacağını söylüyor.

Diktatörlüğün olduğu bir ülkede bu sözü söyleyemeyeceğine göre Rifat ya çok cesur ya da algı peşinde.

Yine diktatörün ülkesinde bir üniversitede yaşanan olaylarda polis şiddeti adı altında ileri sürülen tek argüman polisin öğrencilere “aşağı mı bak dedi yoksa aşağıdan mı yürü” dediği oluyor!

Hakikaten büyük zulüm!

Ki bunu zulüm sayanların neredeyse tamamı geniş zamanlarda Ak Parti öncesi protesto eylemlerinde sırtında kırılan copları çakma solcu hikâyeleri diye anlatırlar!

Bugünün muhalif gençleri çok şanssızlar. Düşünsenize, bu gençler yarın bir gün ülke yönetiminde söz sahibi olacaklar. Belki bazıları medyada yer alacak.

Diktatör Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sini yarının gençlerine anlattıklarında “Çok acılar çektik. Bir gün bir protestoda polis bize aşağı bak dedi! Gerçi içimizde öğrenci olmayan terörist sayısı bizden fazlaydı ama olsun, çok eziyet çektik!” demek zorunda kalacaklar!

Ama bugünkü abileri öyle mi?

İçlerinde eski Türkiye’de polisten dayak yemeyen, cezaevine girmeyen, işkence görmeyen yok!

Ömrümüz; çoğu faşist, seçkinci, halkın değerlerinden nefret eden çakma devrimcilerin eski Türkiye’de yaşadıkları işkenceleri dinlemekle geçti!

Ama bugün Türkiye’nin cinnet tarihinde yaşanan acıları hiç olmamış gibi “Eskiden, öğrenciliğimizde o kadar protestoya katıldık. Böyle şeyleri hiç yaşamadık. Bugün polis gençlere aşağıdan yürü diyor…” diyerek sırf Erdoğan çaresizliği yüzünden kendi acılarını inkâr ediyorlar.

Algı gerçektir…

Reklamcılığın, marka değerine sahip olmanın ana kuralı nedir?

Çok tekrar yapacaksın. Tekrar ne kadar çok olursa kulak aşinalığı o kadar fazla olur.

Efendiler ne yapıyor?

Ağzını açan hakaret ediyor, tehdit ediyor, meydan okuyor…

Ama mutlaka cümleyi Recep Tayyip Erdoğan diktatördür diye bağlıyor.

Hadi gelin sandığa, hesaplaşalım diyorsun, Erdoğan diktatördür diyorlar. Peki diktatöre hakaret edecek, tehdit edecek cesareti nerden buluyorsun, neyinize güveniyorsunuz diye soruyorsun, kaba etimize güveniyoruz, Erdoğan diktatördür diyorlar!..

Çünkü algı gerçektir…

Çünkü yeni bir Gezi kalkışması olur da başarılı olurlarsa diktatörü devirdik diyeceklerdir…

Çünkü olası bir darbe başarılı olursa yatağında ölmeyeceğini söyledikleri insanı diktatör olduğu için öldürdük diyeceklerdir…

Cesaretini kaba etinden alan bu arkadaşlarla sadece hormonlu yandaş duygularla baş etmek öyle kolay olmuyor!

Ha, unutmadan…

Millete rağmen Erdoğan’a zarar vermeniz için kaba etinizden fazlası lazım!