Kılıçdaroğlu komployla geldi, komployla mı gidecek?

Bu ülkede darbeler, komplolar devri kapanmalıdır. İkincisi, elinde kalem tutan hiç kimse, hiçbir siyasetçinin Emin Çölaşan'ı olmamalıdır.

Kazım Köse kazimkose@nethaber.com


Bu komplo işleri artık canımı sıkmaya başladı. Son konuşulanlara, son yazılanlara baktığımda ister istemez, aklıma Ecevit‘ten, Baykal’dan sonra Kılıçdaroğlu'da komployla mı gidecek sorusu geliyor.

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur geçtiğimiz Cumartesi günü, "Kemal Bey gidiyor anladık da yerine kim gelecek" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Uğur, yazısında Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili, söyleniyor, konuşuluyor şemsiyesinin geniş gölgesi altında durarak kaleme aldığı cümleler şöyle.


“Genel Başkan yardımcılarından biri CHP genel merkezinde Kemal Bey'le görüşmesini tamamlamış çıkmıştı. Tam asansöre binmek üzereydi ki özel kalemdeki görevli kapıda yakaladı onu. Soluk soluğa “Sayın Genel Başkanımız sizinle görüşmek istiyor” dedi. Şaşırdı Başkan Yardımcısı, içinden “Allah Allah, şimdi konuştuk, acaba ne oldu?” diye telaşla geri döndü. Kemal bey odaya girdiğinde ayağa kalkarak, ilk kez görüyormuşçasına “Neredesin yahu, seni arıyordum, konuşmam gereken bir konu var” diye karşıladı. Dondu kaldı, ne oluyordu? Son günlerde bu olay dillendiriliyor CHP’li çevrelerde. Eşlik eden pek çok olay daha var tabii anlatılan. Onları burada sıralamak istemem. Ama Kemal Bey'in ailesi artık “Bu işi bırak ve birine teslim et” noktasına gelmiş. Allah şifa versin ama aktarıldığına göre kullandığı ilaç sayısı 12 ile 18 arasında değişiyor. Korumalarından birinin işinin, sadece ilaçlarını tasnif edip kendisine vermek olduğu belirtiliyor. Eğer bu anlatılanlar, bir zamanlar Emin Çölaşanın Başbakan bülent Ecevite attığı korkunç iftiraların benzeri değilse durum kritik demektir.”


Kendime, sazan muamelesi yaptırtmamak için öncelikle söylemek isterim ki, bu dedikodu mağduriyetin etinden sütünden faydalanmak için de çıkartılmış olabilir. Yani, bakın Bülent Ecevit'in, Deniz Baykal’ın ardından Kılıçdaroğlu'da mağdur edilip komplo ile götürülmeye çalışılıyor, algısı. Eğer olay böyleyse, mağduriyetin eti sütü devşirilip oya dönüştürülebilir mi?

Bana göre hayır. Neden mi? Söyleyeyim.

Kılıçdaroğlu eline verilen kaseti o kadar kötü kullandı ki, girdiği bütün seçimleri kaybetti. Böylesine bir ortamda değil mağdur edilmesi, kendilerinin mağduriyetin dik âlâsı bile karşılaşmaları hanesine oy olarak iliştirilmez.

Yazılanların, konuşulanların Kılıçdaroğlu’na planlanan komplonun ilk adımları olabileceğini kabul ederek şunu söylemek isterim. Benim ülkemde, oturduğu koltuk hangi adreste olursa olsun siyasetçiler seçimle gelip seçimle gitmeli. Darbeyle, muhtırayla, kasetle, doktor raporuyla değil. Halk tarafından seçilerek görev verilen siyasetçilerin, görevini yapamaz hale getirilmeleri en basit söylemle demokrasiye, hukuka, halkın iradesine açıkça kurşun sıkmaktır.

Tamam rahmetli Ecevit'in yaşının kemale ermesine bağlı hastalıkları vardı. Tamam Baykal’ın kasete konu davranışları hem siyaseten, hanfendiyi milletvekili yapmışlardı, hem de ahlaken yanlıştı.

Tamam Kılıçdaroğlu’nun memleketine ve partisine katabileceği çok da bir şey yok ama CHP'ye ya da herhangi bir siyasi partiye düzen vermek ancak ve ancak milletin ve o partinin mensuplarının işi olabilir. Şimdi bana, Kılıçdaroğlu’nun görevini bırakması gerekir bağlamında yazılmış, "Kılıçdaroğlu kul hakkı yiyorsunuz," başlıklı yazın ne olacak, sorusunu yönelten okurlarım olabilir.

Hemen cevaplayayım. O yazımın noktasına virgülüne kadar arkasındayım. Benim dediğim, jübile yapan futbolcular misali, Sayın Kılıçdaroğlu’nun başarısızlıklarını görerek görevini özgür iradesiyle bırakmasıydı. Yoksa bir takım oyunlarla azledilmesi ya da görevinden ayrılmak zorunda bırakılması değil.

Fuat Uğur’un ilgili yazısı insanı düşündüreten cinsten. Kendileri bir taraftan Emin Çölaşan'ın, Ecevit hakkında çöplükten toplanmış kelimelerle yazdıklarına atıfta bulunurken, öbür taraftan daha pak cümleler olsalar da kaleme aldıkları Çölaşan'ın Ecevit'e yaptıklarını çağrıştırıyor.

Söylenenleri söyledikleri söylenenlerin isimleri var mı? Yok.

Peki neler var, bir sürü - mışlar, - muşlar. Bir de Sayın Kılıçdaroğlu’nun aldığı iddia edilen ilaç sayısı 12 ile 18 tane arasındaymış. Sayın Uğur, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilaççı başı konumundaki koruması akrabanız mı? Ya da bir şekilde alınan ilaçları tek tek saydınız mı?

Tekrarlıyorum, yazınızda Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili yarattığınız hava, evet temiz kelimelerle ama Emin Çolaşan'ın Bülent Ecevit hakkında çöplük kaçkını kelimelerle oluşturduğu ortamdan çokta uzak değil.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, bu ülkede darbeler, komplolar devri kapanmalıdır. İkincisi, elinde kalem tutan hiç kimse, hiçbir siyasetçinin Emin Çölaşan'ı olmamalıdır.