YAZARLAR

Beyefendi adına konuşuyorum!

İstanbul seçimlerini kazandığı günden beri Sayın Cumhurbaşkanının hakkında konuştuğumda kendisinden hep yakınım olan birisi hakkında konuşuyormuş gibi davranırım.

Cengiz Gülaç
Cengiz Gülaçcengizgulac@nethaber.com

Bu tavır, kendisiyle konuşmuşluğumdan, herhangi bir yakınlığımdan dolayı değil de, aynı kültürün bir ferdi olmanın verdiği samimiyet duygusunu hissettirmesinden kaynaklanıyor.

            Sevenleri gözünde Recep Tayyip Erdoğan, yaş gruplarına göre milyonlarca kişinin evladı, kardeşi, ağabeyi, babasıdır. Bu bağı kurmak ancak samimiyetle olabilir.

            Elazığ depreminde, sadece birkaç metre önümde göçük altında ablasını bekleyen arkadaşımın elinden tutup beklerken tam o anda tekbir nidalarıyla göçükten sağ çıkartılan bir vatandaşı gözleri dolarak bekleyen birisi ancak ailenizin bir ferdi olabilir.

            Tüm bu sebeplerle ve daha yazılacak binlerce sebeplerle Cumhurbaşkanımıza “Beyefendi” diye hitap edenleri hiç sevmedim! Benim kalbi bağın haricinde herhangi bir yakınlığım olmadığı için de zaten kendisinden hiç “Beyefendi” diye bahsetmedim.

            Her on kişiden yedisinin bir şeyin başkanı olduğu bir ülkede Cumhurbaşkanımızdan “Başkan” diye de hiç bahsetmedim. Milyonlarca başkandan birisi! Anlamsız, değersiz, duygusuz değil mi?

            Cumhurbaşkanımızdan “Reis” diye de hiç bahsetmedim. Şekilciliğe mahkûm edilmiş ergen ritüellerini oldum olası hiç sevmedim!

            Varmak istediğim yere geleyim artık!

            Pazartesi günü NTV’de Rıdvan Dilmen Türk futbolunun mahrem kutusunun kapısını araladı. Futbol dünyasına dair çok ciddi FETÖ iddialarında bulundu.

            Rıdvan Hoca hiçbir zaman Cumhurbaşkanımızı sevdiğini saklamadı. Yakın olduklarını hepimiz biliyoruz. Anlattığı iddiaların ne kadarının doğru olduğunu ben bilemem. Zamanla ortaya çıkar. Çıkmalı da…

            Ancak Rıdvan Hoca bazı kişilerin, bazı olaylarda “Beyefendi bunu böyle istiyor!” gibi cümleler kurduğunu ve Cumhurbaşkanımızın bahsedilen meselelerden haberinin bile olmadığını söyledi.

            Mesleğimden dolayı benzer olayların yargı camiasında da yaşandığını biliyorum. Emin olun, belki de tamamından Cumhurbaşkanımızın haberi bile olmuyordur.

            Belli sorumluluğu olan makamları işgal edenlere naçizane bir tavsiyem olacak…

            Birileri size gelip “Beyefendi bunu böyle istiyor!” dediğinde bilin ki yalan söylüyordur! Zira Cumhurbaşkanını kalben seven birisi O’ndan asla “Beyefendi” diye bahsetmez!

            Çünkü Recep Tayyip Erdoğan onun “Cumhurbaşkanıdır”! Milyonlarca “Beyefendinin, Reisin, Başkanın” olduğu yerde O’nu kalben seven Cumhurbaşkanım diye hitap eder.

Çünkü Cumhurbaşkanı bir tanedir!

                                  BİR SEZON DAHA BAŞLAMADAN BİTTİ

            Fenerbahçe pazartesi akşamı tarihinin en büyük utançlarından birisine imza attı. Son 15 dakikayı 9 kişi oynayan takıma karşı pozisyona giremeden maçı bitirdi.

            Son 10 yıla baktığımızda Fenerbahçe 13 hoca değiştirmiş. Bu hocalar içinde en kariyerli olan hoca Dick Advocaat. Fenerbahçe’den önce Porto’yu çalıştıran Vitor Pereira’yı da kariyerli sayarsanız, siz bilirsiniz!

            Son 14 yılda sadece 2 şampiyonluk var ama tam 14 hoca görev yapmış…

            Nereye gelmeye çalıştığımı izah edeyim…

            Pandemi nedeniyle maçlar seyircisiz oynandığı için psikolojik açıdan iç saha, dış saha maçlarının oyuncular üzerinde hiçbir etkisi yok dersek doğru olmaz. Neticede bir şekilde maçın oynandığı stadın neresi olduğu oyuncuyu az da olsa etkiler.

            İlk maçta deplasmanda iki ön libero ile oynayan Fenerbahçe ikinci maça, hem de iç sahada, Hatay gibi son derece mütevazi ve tecrübesiz bir takıma karşı 3 ön liberoyla başladı!

            Son 14 yılda 14 hoca değiştiren bir kulübün futbol zekâsından da Erol Bulut’tan Fatih Terim yaratmak hayali ve hevesi beklenirdi zaten!

            Yayıncı kuruluş 3 dakikalık maç özetlerine ne koydu, çok merak ediyorum!

            Sizi bilmem ama ben, birkaç istisna hariç adı eski futbolcu olan hiçbir yorumcuyu izlemiyorum, okumuyorum! Sorsanız hepsi de futbol duayeni. Dikkat edin, en derli toplu yorumları futbolun içinden gelmeyenler yapıyor.

            Neden mi?

            Yetenekli futbolculara çok zeki diyorlar ya, zekâyla futbolculuk kalitesi doğru orantılı olsaydı dünyanın gelmiş geçmiş en yetenekli futbolcusu Albert Einstein olurdu! Nobel ödüllü fizik, matematik profesörlerinin falan Real Madrid’de, Barcelona’da forvet olması lazımdı!

            Saliselik bir anda ayakların doğru kararı uygulamasının adı yetenektir, zekâ değil!

            Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncuları listesinde Brezilya açık ara birinci olur. Kaç tane dünyaca ünlü hoca çıkartabildiler?

            Başka bir açıdan bakalım…

            Bugüne kadar ülkemize gelen Latin Amerika kökenli futbolcuların kaçı İngilizce biliyordu? Peki bugüne kadar ülkemize gelen batı, kuzey ve güney Avrupa ülkesi futbolcularının kaçı İngilizce bilmiyordu?

            Şuraya gelmeye çalışıyorum…

            Yetenekli futbolcu iyi hoca olur diye bir kural yoktur. Avrupalı futbolcu Brezilyalılardan genel olarak belki daha az yeteneklidir ama çok daha eğitimli olduğu da muhakkaktır.

            Volkan Demirel’in bir dönem iyi bir kaleci olduğunu, Emre Belözoğlu’nun Türk tarihinin gelmiş geçmiş en iyi birkaç futbolcusundan birisi olduğunu kabul ederim. Ancak bu ikilinin yetenekli olması demek zeki çıkarımlar yapabilecekleri anlamına gelmiyor.

Ali Koç ilk geldiğinde sadece doğru bir hoca almayı başarmış olsaydı ne onlarca fiyasko transfer yapmak zorunda kalacaktı ne de Emre, Volkan, Erol üçlemesinden fantastik bir Fenerbahçe efsanesi yaratmak peşine düşmek zorunda kalacaktı.

            Her şeyi geçtim. Bir hocanın çalıştırdığı ilk büyük kulüp Fenerbahçe olmamalı! Dünyada vasat bir kariyerle büyük takımlara gidip başarılı olan istisnalar yok mu? Elbette var. Ancak akıl, istisnanın değil, mantıklı olanın peşine düşmeyi gerektirir.

            Futbolcu eskileri takım daha yeni, uyum sorunu biterse, doğru bir santrafor alınırsa şöyle böyle olur diyeceklerdir –ki, anadili ilkokul terk seviyesinde olanların başka da kurabilecekleri cümle yoktur zaten- ama bir sezon daha başlamadın bitti.

                                                       *****

            Korkarım bu hafta sonu haklı olduğumu acı bir şekilde göreceğiz!

            Kurban olduğum cenab-ı rabbül alemin! Ne olur yazdıklarımı yuttur bana!

            Bir grup gıcık arkadaşa her hafta maç saatinde klasik müzik konserindeyim diye yalan söylemekten gına geldi!

            Bir hafta öyle bir dağılmıştım ki, arkadaşlardan en gıcık olanı sordu, en çok hangi klasik müzik eserini seviyorsun diye. “İtirazım Var Bu Zalim Kadere” diye cevap vermişim!

Yorumlar 9 Yorum