YAZARLAR

İzmir'in genç kahramanları

Genç Kızılay Başkanı Emre Koç ile İzmir depreminin ardından yaptıkları çalışmaları ve Genç Kızılay'ın faaliyetlerini konuştuk...

Muhammet Affan Polat
Muhammet Affan Polatmuhammetaffan@nethaber.com

İzmir depreminin olduğu ilk anlardan itibaren gözüm kulağım hep orada oldu. Çalışmaları yakından takip ettim. Özellikle dikkatimi çeken nokta, enkaz altında kalan yahut evsiz kalan vatandaşlara hizmet eden görevliler oldu.

O kadar büyük bir özveriyle çalışıyorlardı ki sanki kendi öz kardeşlerini kurtarıyormuş, kendi öz annelerine hizmet ediyormuş gibiydiler.

Hal böyle olunca oradaki atmosferi ve fedakarca yürütülen çalışmaları birinci ağızdan öğrenmek için Genç Kızılay Başkanı Emre Koç’a ulaştım.

Sayın başkan, yoğun programı içerisinde röportaj talebimi kırmadı ve sorularıma büyük bir samimiyetle cevap verdi.

Duruma ve konuya o kadar hakimdi ki birçok soruyu ben daha sormadan o yanıtlamıştı bile…

Sizin de tahmin edeceğiniz üzere merak ettiğim ilk konu Kızılay’ın gençlik teşkilatının depremin olduğu ilk anlardan itibaren ne yaptığı, nasıl harekete geçtiği oldu.

Ve sordum:

''Depremin olduğu ilk andan itibaren olay sizin açınızdan nasıl başladı?''

Sayın başkan, depremin hemen ardından bölgedeki Kızılay ve Genç Kızılay teşkilatlarının tespit edilen bölgelere intikal ettiklerini, akabinde Kızılay personellerinin ve bölgedeki şubelerin büyük bir hızla sahaya indiklerini söyledi ve ekledi:

''Bir sonraki gün aydınlanıp da olay daha netleşince İzmir teşkilatımız gönüllü çağrısı yaptı. Oradaki teşkilatımız arkadaşlarıyla organize oldular. Çok geç olmadan, yaklaşık yedi sekiz saat içerisinde toplanıp, yıkılan enkazın olduğu bölgelerde mağdur ve enkaz altında yakınlarını bekleyen vatandaşların olduğu bölgelerde hızlıca toplanıp ihtiyaç tespiti yaptılar.

Bu süreç içerisinde Kızılay’ın mobil mutfakları ikram araçları bölgeye sevk edildi.

Amaç, evsiz kalan vatandaşların ya da afetin yaşandığı bölgelerde göçük altında yakınını arayan vatandaşların bulunduğu noktalarda onların gıda ihtiyaçlarını gidermek, daha sonrasında akşam olduğunda hava soğuduğunda vatandaşların battaniye tespiti ve teminini hızlı bir şekilde yapmaktı.

Su ve diğer ihtiyaçları hem vatandaşa hem de orada çalışan afetçi personele ulaştırmak için seferber oldular. On yedi, on sekiz farklı noktada alanlar belirlendi. Yemek dağıtım organizasyonu gerçekleşiyor şu an.''

Sayın başkan, sözlerinin devamında Türkiye Acil Müdahale Planı’ndan bahsetti. Bu plana göre nasıl ki AFAD kurtarma sürecinde aktif rol alıyorsa Kızılay’a da bu tür durumlarda beslenme noktasında görev verilmiş.

Bu ön bilgilendirmeyi yaptıktan sonra sözlerine şöyle devam etti:

‘’O görevi üstlenebilmek için de Kızılay mobil mutfaklarını ve afet personellerini bölgeye getirdi. Uygun bir depomuz var bizim, Ege Bölgesi afet depomuz.

Afet depomuzda da yine mobil mutfaklarımıza ve yemek dağıtım noktalarına yiyecek ulaştırılabilmek için kazanlar kuruldu. Aşçılarımız yemekleri pişirmeye başladılar. Derken mücadeleye vazifeli olduğumuz yerde başlamış olduk.’’

Deprem sonrası süreç Kızılay ve Genç Kızılay özelinde böyle başlamış. Devam eden saatlerde AFAD’a destek olarak barınma alanlarının oluşturulmasında da aktif rol almışlar ve çadırların kurulmasına yardım etmişler.

Dilerseniz devamını da yine sayın başkandan dinleyelim:

''Battaniye, hijyen kiti ve gıda kolisi, bu tarz süreçlerde olmazsa olmaz oldukları için tedarikine başlandı.

Bunların lojistiğindeki, yani afet depomuzdan vatandaşa ulaştırılma noktasındaki en büyük kaynak gönüllü kaynağı…

O süreci de biz gönüllüler olarak karşılıyoruz.’’

Bu arada 500’ün üzerinde gönüllü, 24 saat özelinde 3 nöbet vardiyalı çalışmalarına devam ediyormuş deprem bölgesinde.

Merak ettiğim bir diğer konu da bu tür durumlarda sahada çalışan görevlilerin hangi eğitimlerden geçtikleri veya herhangi bir eğitimden geçip geçmedikleriydi.

Ve sordum:

''Bölgede çalışmalara devam eden görevliler daha önce afet eğitimlerini almış olan insanlar mı?''

Sayın başkan, bölgede depremzedelerin ihtiyaçlarını gideren görevlilerin kendi teşkilatları içerisinden ve daha önce gönüllü olmak için başvuran arkadaşları olduğunu söyledi.

Bu arkadaşların kendilerinden ilk yardım bilinci ve temel afet bilinci noktasında eğitim aldıklarını ifade etti.

Cevabına benim çok dikkatimi çeken hatta duygulandıran şu sözleriyle devam etti.

‘’Ama tabi alanda kendi gönüllülerimizin haricinde şehrin yerlisi olan gençler de bireysel olarak bizde yardım etmek istiyoruz dediler.’’

Hemen araya girerek sordum:

''Onları da siz mi koordine ettiniz orada?''

Ve şu cevabı aldım:

‘’Tabi, biz çağrıya çıktık. Oradaki Genç Kızılay teşkilatımız bir çağrıya çıktı. Çağrının haricinde bireysel anlamda bu sorumluluğu hissedip tamamen gönüllü olarak, hiçbir yerden duyum almadan afet depomuza gelip ben size yardımcı olmak istiyorum diyen yüzlerce genç var.

Şu anda hala oradalar. Çevre illerden, Türkiye’nin farklı şehirlerinden çocuklarımıza bot, mont, oyuncaklar, hijyen kitleri, gıda malzemeleri, battaniyeler gibi gelen malzemeleri afet deposunda tırlardan indirip kriterlerine göre botsa bot yerine, çocuk beziyse çocuk bezi yerine koymak üzere çalışmalarını sürdürüyorlar.’’

Depremin üzerinden günler geçtiğini göz önünde bulundurarak sordum:

''Türkiye’nin her yerinden yardımlar geliyor değil mi şu an?''

Cevaben, ‘’Şu an Türkiye’nin farklı şehirlerinden afet depolarına yardım tırları geliyor. Bu arkadaşlarımızda bunları indiriyorlar.’’ dedi ve şöyle ekledi başkan:

‘’Tasnifi bittikten sonra da tespiti yapılmış ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza, tekrardan yük arabalarına ya da binek arabalara bindirerek dağıtmaya gidiyorlar.

Oradaki İzmir’in gençleri, yemek noktalarında profesyonellerimize destek, afet alanında bu tarz gelen malzemelerin tasnifi, tasnifinden sonrasında dağıtımı, afet noktasında beslenme vazifemizi ifa eden aşçılarımızın büyük büyük kazanlarının yıkanması, durulanması noktasında bile topyekûn bir mücadele veriyor.

İzmir gönüllülerimizin ve İzmir gençlerinin haricinde Ege Bölgesi’nde var olan 8 diğer ilimizden de gönüllü kardeşlerimiz bölgede sürekli değişimli olarak vazife alıyorlar.

Onun haricinde Elazığ’dan, Kütahya’dan diğer teşkilatlarımızın olduğu bölgelerden de gelen kardeşlerimiz var. Aynı Elazığ’da olduğu gibi burada da hep beraber bilinçli bir şekilde bu mücadele devam ediyor.’’

Sözün tam burasında böylesi fedakâr bir çalışmaya ‘’Maşallah…’’ demeden geçemedim.

Sohbetimizin devam eden kısmında yine çokça merak ettiğim bir konuyu sordum.

Dedim ki:

‘’Bölgeye ilk gittiğinizde nasıl bir durumla karşılaştınız?’’

Cevap, şu sözlerle geldi:

‘’Biz direk gece saat bir sularında yıkılan enkazın olduğu bölgeye gittik. Tabi, bu tarz afetleri sık sık yaşayan bir ülke olduğumuz için, yılın başında da Elazığ’ı yaşadığımız için büyük bir tecrübe vardı.

Bu tecrübenin getirdiği bir organizasyon bütünlüğü vardı. Alanın hemen dışarısına kadar, vatandaşın içeriye doğrudan girmesini engelleyecek bir kolluk kuvvetinin önleyici çalışması, akabinde yıkılan enkazın hemen çevresinde afetzedelerin ya da içeride çocuğunu, eşini, torununu bekleyen vatandaşların battaniyelerinin karşılanması, yemeklerinin karşılanması gibi bir organizasyona hemen başlanmıştı.

Onları acılı durumlarında aç ve soğukta bırakmamak adına gayet iyi bir çalışma yapılmıştı ilk andan itibaren.

Orada gözüme çarpan AFAD çalışanlarımız, arama kurtarma çalışanlarımız, akabinde Kızılay’ın ikram araçları, sıcak çorba, sıcak çay, Genç Kızılay’ın bütün bu süreçlerle ilgili vatandaşlarımıza dağıtım çalışmaları oldu.

Bir bütün halinde organizasyon güzel bir şekilde işliyordu. Organizasyonun işlemesinden arama kurtarma faaliyetlerine kadar herhangi bir problem yoktu.

Oradaki tek problem göçük altında kalmış depremzedelerin ve yakınlarının psikolojileri ve durumlarıydı. Tek sıkıntı olan oydu.

Devletimiz; kurum kuruluşlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, saha organizasyonunu çok iyi bir şekilde organize edip herhangi bir açığa mahal vermeden, afetzedelerin de depremzedelerin de ‘devlet nerede’ diye kafasında bu soruyu sordurmadan anında, ihtiyaçları neyse o ihtiyaçlarını karşılayacak bir modelde, çalışma düzeninde sahada yerini almıştı.

Kimse şunu diyemezdi yani sivil toplum kuruluşları nerede, devlet nerede vesaire diyemezdi. Devlet bütün birimleriyle bütün kuruluşlarıyla alanda çalışmasını koordineli bir şekilde sağlıyordu.’’

Benim izlerken tüylerimi diken diken ettiği için birinin kurtarılma anını gören gözlerden dinlemek maksadıyla şu soruyu sordum:

''Enkaz altından birinin kurtarılma anına şahit oldunuz mu?''

Cevap olarak bu tür durumlarda arama kurtarma faaliyetlerinin Kızılay’ın çalışma alanı dışında kaldığını söyleyen başkan, şu ifadeleri kullandı:

‘’Buna JAK timleri AFAD timleri akabinde itfaiye erleri vesaireler katılıyor ama tabi enkaz altından, göçük altından çıkan vatandaşlarımızın çıkarıldığı ana şahitlik ettik.’’

Sohbetimizin devamında cevabını tahmin ettiğim fakat yanılıp yanılmadığımı teyit etmek için sorduğum bir soru oldu.

Dedim ki:

''Bu tür afet durumlarından sonra Kızılay’ın gençlik teşkilatına ilgi artışı oluyor mu?''

Başkan tam da tahmin ettiğim gibi bir yanıt verdi:

‘’İnanılmaz bir artış oluyor. Çünkü biliyorsun bu tarz durumlarda sosyal medyada vatandaşlarımız hem depremin olduğu şehirde hem çevre illerinde hem de ülke genelinde sosyal medya ve televizyonlarda bu tarz organizasyonların nasıl işlediği konusunda bilgi alabiliyorlar. Artık buna erişim çok kolaylaştı.

Oradaki gönüllü gençlerin günün sonunda bir ağacın dibinde üzerlerinde battaniyelerle birbirlerinin üzerine kapanmış bir şekilde yorgunluktan uyuduğu fotoğrafı görünce, sahada afetzedenin yanında battaniyesini sırtına atarken, o anı görünce, afetçilerin enkaz altından tozlar içinde çıktıktan sonra yemek yemeğe geldiği anlarda onlara yemek verişiyle ilgili bu tarz fotoğrafları görünce, bu gönüllülüğün ‘yapsam da olur yapmasam da olur’ mantığıyla değil de bir sorumluluk olduğunu görüyor ve bize başvuruyorlar, ‘biz de gönüllü olarak katılmak istiyoruz’ diyorlar.

Bizim de başvuru sayfamıza yönlendirdiğimiz birçok genç oluyor. Bu arkadaşları daha sonra arayıp hangi ilden hangi ilçeden başvurduysa, çağırarak oryantasyon ve Kızılay’ın tarihi ile ilgili eğitim veriyoruz.’’

Sayın başkan tam da burada ekibe yeni katılan gençlerle izlenen yol haritasını anlatırken ‘’Sonrasında akran eğitimi bizim olmazsa olmazımız.’’ dedi.

Ben de merakla sordum:

''Akran eğitimi tam olarak ne anlama geliyor?''

Başkan şöyle yanıt verdi:

''Akran eğitimindeki amacımız şu bizim, herhangi bir doğal beşeri afet durumunda daha öncesinde bu eğitimi alan gençlerin, kendilerini ve yakınlarını koruyabilmek.

Sonrasında da bu tarz bir durum nerede yaşandıysa daha uzakta olabilir, gönüllü olarak görev verilirse ya da isterlerse oraya giderek destek olabilmelerini sağlıyoruz.''

Sayın başkan akran eğitimi dedikleri bu model üzerinde özellikle durdu ve bu eğitimi alanların ne tür kazanımlara haiz olacaklarını aynı onlara anlatır gibi bu sözlerle anlattı:

‘’İlk yardıma muhtaç bir vatandaşla karşılaşırsan hiçbir şey bilmiyorsan bile nefes almasını sağla çevresini boşalt. Herhangi kırığı olabilir, birinin bilinçsiz bir şekilde alalım şuradan şuraya taşıyalım demesine engel ol. Nefes kontrolü yap, bilinci açık mı nabzı atıyor mu bunlarla ilgili hemen aradığın 112 personeli bölgeye geldiğinde ön bilgilere sahip ol.

Arkadaşlarımıza hem kendi yakınlarında hem kendilerinde hem de diğer vatandaşlarda oluşabilecek bu tarz durumlarda, bu önleyici çalışmayı yapsın diye bu eğitimi veriyoruz.

Afetlerden korunma bilinciyle alakalı da verdiğimiz eğitim şunu kapsıyor; herhangi bir deprem anında evinde senin üzerine düşebilecek, altında kalabileceğin bir şey, seni yaralayabilecek bir şey varsa bunları sabitle. Akabinde deprem olduğu anda çök, kapan yap yaşam üçgeni oluşturacak yerin olsun, oraya geçmeye çalış. Bina boşluğundan uzak dur pencereden atlama asansörle inmeye çalışma, elektriği ve doğalgazı kapatmaya çalışma gibi bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz.’’

Sayın başkan sözlerinin sonunda eğitimi alan gönüllülerin, başlarına bir defa gelecek olan belki de hiç gelmeyecek olan bu durumla alakalı akıllarında bir şeyler olmasını istediklerini belirterek ekledi:

‘’O anda bu refleksi gösterebilir ve hayatında bir defa göstereceği refleks, onun hayatını kurtarabilir. Bu eğitimi bu amaçla yapıyoruz.’’

İşi siyasete çekmek gibi bir niyetim kesinlikle yoktu. Fakat bilindiği üzere bazı siyasi isimler depremin ardından Kızılay’ın bölgedeki kan merkezi binasının hasar gördüğünü iddia etmişlerdi.

Konuya ilişkin en yetkili ağızlardan birini bulmuşken bunu sormadan geçemezdim…

''İzmir’deki kan binasının yıkıldığı, zarar gördüğü söyleniyor bunlar doğru mu?''

Ve şu cevabı aldım:

‘’Herhangi bir yıkılma söz konusu değil. Kan merkezimiz ayakta, herhangi bir zarar görme durumu da yok. Zaten ulusal anlamda stoğumuza, kan merkezimize çevre bölgelerden takviyemizi de yaptık.

Yaralı olan, hastaneye gitmiş kan ihtiyacı olacak olan afetzedelerimizin kan durumlarıyla alakalı sorun yaşanmaması adına kan stoğumuzu da genişlettik Ege Bölge kan merkezimizde.

Herhangi bir problem yok. Kan stoklarımız gayet yeterli seviyede.’’

Ayrıca sayın başkan farklı bir noktaya daha değindi ve vatandaşlardan sırf bu amaçla yani İzmir’deki depremde yaralanan vatandaşlarımız için kan bağışı yapılmasına gerek bırakmadıklarını söyledi.

Pandeminin de olduğunu hatırlatarak, hem insanları bir araya getirmemek hem de böyle bir infiali oluşturmamak adına bu tarz bir planlama yaptıklarını söyledi.

Kan binasının hasar gördüğü iddialarına ilişkin yönelttiğim soruya ise son olarak şu sözlerle cevap verdi:

‘’Yeterli sayıda stoğumuzu oluşturduk, binamız da gayet sağlıklı bir şekilde yerinde duruyor. Bir sorunu yok. Hizmetini vermeye devam ediyor.’’

Sohbetimizin sonuna geldiğimizde bu kadar güzel faaliyetlerin daha çok kişiye ulaşmasında belki bir faydam olur diyerek şu soruyu sordum:

''İlgi arttı dediniz, şu an karar veren birisi Genç Kızılay’a katılmak için ne yapmalı?''

Ve son cevap şu sözlerle geldi:

‘’İlk olarak www.gençkizilay.org adresinde bize katılın diye bir sekmemiz var. Oradan istediğimiz bilgileri dolduruyorlar ve biz her ay sonu teşkilatlarımıza gönüllü başvuru formlarımızı iletiyoruz. Onlar da irtibata geçiyorlar. Davet ediyorlar.

Öncelikle oryantasyon ve tanışma, sonrasında akran eğitimi ve sahada yapılan faaliyetlere katılım noktasında bir süreç izliyoruz. En kısa yoldan böyle yapabilirler.

Daha sonrasında üniversitelerde kulüplerimizin yaptığı çalışmalarda kulüp stantlarına gidebilirler.

Ya da il şubelerimize gelerek başvuru yapabilirler.

Ya da Instagram’dan, sosyal medyadan nerede yaşıyorsa, o ilin genç Kızılay hesabına ‘DM’ yoluyla ulaşabilir, ‘ben gönüllü olmak istiyorum’ diyebilirler.

Yani çok kısa yoldan gönüllü olabilme şansları var. Bu seçenekler de onlardan bazıları.’’

Bu cevapla birlikte sohbetimiz sona ererken son olarak İzmir’de acılı vatandaşlara hiçbir karşılık beklemeden yalnızca insan oldukları bilinciyle yardım eden bu gönlü büyük ekibe, bir vatandaş olarak teşekkürü borç bildiğimden hepsi adına sayın başkana ‘’Çok teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun.’’ dedim.

Allah depremde ölen vatandaşlarımıza rahmet eylesin, yakınlarına sabırlar, hastanede tedavi gören vatandaşlarımıza ise acil şifalar versin…

Yorumlar