YAZARLAR

Kadın ve idam

Bu ülkede iktidar ve muhalefet fark etmeksizin milli iradenin yerle yeksan edildiği iki konudur 'kadın' ve 'idam'...

Muhammet Affan Polat
Muhammet Affan Polatmuhammetaffan@nethaber.com

Ben CHP'li gibi davranamam. Aklımı kimseye kiraya veremem. Kemalizm safsatasının peşine takılan müptezeller gibi fikirlerimi satılığa çıkaramam.

Sırf eleştirdiğim bir kesime karşı aynı tarafta duruyoruz diye kimsenin hatasına 'Adam aldırmada çek git' diyemem. Benden taraf diye yanlışını ört bas etmem.

Ne inandığım değerlere hizmet eden liderimi yalnız bırakırım, ne de kınayıcıların kınamasından korkarım...

Bir yanlış görürsem yine bu davanın selameti uğruna onu haykırırım. 

Benim ölçüm şahıslar değil inandığım değerlerdir. Bir siyasiyi sevebilirim. Ama eğer o siyasetçiye uğruna yürüdüğüm yol için güveniyorsam bu, o şahsın kara kaşına kara gözüne hayran olduğumdan değil, inandığım değerlerin süzgecinden geçirdiğimde karşıma çıkan olumlu manzaradandır.

Şunu iyi anlatmak lazım. Ben yazarım. Doğru bildiğimi yazarım. Doğru gördüğümü yazarım. Karar alma merciinde değilim. Siyaset yapmam. Siyaset, siyasetçinin işidir. Doğrunun ne zaman ve nasıl uygulanacağını siyasetçi düşünsün. Ben doğrunun ne olduğunu yazarım. Bahane bulmadan yazarım. Şiarım budur benim.

Şimdi yazacaklarımı bu zorunlu girizgahı yaptıktan sonra size okutmanın oldukça yerinde bir karar olduğu kanaatindeyim.

Zira aksi takdirde birkaç kendini bilmezin adımın önüne 'Erdoğan düşmanı' sıfatı eklemesi işten dahi olmayacaktır.

Hoş ekleseler de onların yoz diliyle hareket edecek değilim ya neyse.

Gelelim başlığa neden 'kadın' ve 'idam' yazdığım konusuna...

Bu ülkede iktidar ve muhalefet fark etmeksizin milli iradenin yerle yeksan edildiği iki konudur 'kadın' ve 'idam'...

Muhalefeti, hem karar verici makamda olmadığından hem de meclis çoğunluğunu Millet İttifakı ile dahi elinde bulunduramadığından bu konuda muaf tutuyorum.

Fakat iktidar hakkında söylemek zorunda olduklarım var...

'Kadın' konusu ile başlayalım.

İstanbul Sözleşmesi'nin ilk görüşülmeye başladığı günden bu yana kamoyundan çıkan eleştirel sesler hiçbir şekilde duyulmadı.

Feminist zırvaların akıl ürünü olan bütün popülist kadın söylemleri topluma zerk edilirken kimse sesini çıkarmadı.

Halbuki güç sahiplerinin duyması için şunlar söyleniyordu:

''Biz kadının toplumdaki yerini, ne onu cinsel objeden ibaret gören emperyalistlerden ne de üzerine vazife olmayan işlerde çalışmaya mahkum eden koministlerden öğrenecek değiliz. Kadının hak ettiği değer yalnızca İslam'dadır.''

Fakat bu trene binen maalesef olmadı.

Peki ne yaptılar?

Batıdan fısıldanan sesin yankısıyla dediler ki:

'Kadının beyanı esastır...'

'Etmeyin, eylemeyin...' dedik. 'Bu mantık, sürüsüyle mağduriyete sebep olur...' dedik.

Kulak asan olmadı. Bildiklerini okudular.

Peki sonra n'oldu?

Hadi bizim teklifimizi geçin...

Gerçekten de söyledikleri gibi kadının beyanını esas tutabildiler mi?

Onu bile düzgün yapamadılar...

Şu sorunun cevabını bana biri verebilir mi:

''Kadının beyanını esas tuttuysak madem, kocası sırf erken evlilik sebebiyle tecavüzden içeride tutulan yüzlerce kadının 'Benim kocam tecavüzcü değil. Bırakın çocuklarım babalarıyla birlikte büyüsünler!' çığılına neden kayıtsız kaldık?''

Hadi bunu geçtim. Size daha güncel bir örnek vereyim.

Didim Belediyesi'nde yaşanan tecavüz skandalını duymayan kalmadı. Belediye Başkanı'nın tecavüzüne uğrayan kadın, iğrenç olayı tüm detaylarıyla anlattı.

Soruyorum şimdi...

Bu ülkede kadının beyanı esas ise o halde neden Didim Belediye Başkanı tarafından tecavüz edilen kadının beyanını aktaran gazeteciler mahkeme kararı ile susturuldu?

Hani kadının beyanı esaastı?

Olmadı değil mi?

Tüm uyarıları dinlemeyerek girdiğiniz bu saçma sapan yolun çıkmaz sokak olduğunu kendiniz de gördünüz.

Şimdi iki arada bir derede ne kadının beyanına esas diyebiliyorsunuz, ne de kadının beyanı esas değil diyebiliyorsunuz.

Milletin hassasiyetlerine kulak tıkayarak oluşturmaya çalıştığınız bu politika maalesef hiçbir işe yaramadı. 

Ne millet vicdanında ne de mahkeme salonlarında herhangi bir başarı sağlanamadı.

Şimdi geçelim diğer konuya...

'İdam'...

'İdam' meselesi de yine makam sahiplerinin milli iradenin sesine sağır kesildikleri bir konu.

Hatırlayın Cumhurbaşkanı, idam cezası için ne demişti:

'Meclisten geçerse ben onaylarım...'

Ayasofya'yı hüviyetine kavuşturarak bu ülke sınırları içerisinde yapılabilecek en büyük hizmeti Allah rızası için yapan davamızın mevcut lideri Sayın Cumhurbaşkanım...

Bir sokak anketi yaptırsanız idam cezasına desteğin yüzde 70'lerden daha fazla olduğunu rahatça görebilirsiniz.

Ki siz kamoyu yoklamasını herhangi bir ankete ihtiyaç duymadan yapabilecek kadar da tecrübe sahibisiniz.

Allah aşkına bana söyleyin...

Bu meseleyi meclise getirecek olan kim?

AK Parti...

Yani sizin Genel Başkanı olduğunuz parti.

Bu çerçevede 'Meclisten geçerse...' söylemini bırakarak artık 'Meclisten geçirin!' demeniz gerekmez mi?

'Tecavüzcüleri astıracak bir kanun tasarısı hazırlayıp meclise sunun.' demek çok mu zor bilmiyorum.

Muhalefet destek mi vermez?

Varsın vermesin. Gerekirse referanduma gidelim.

Hem bu şekilde İstanbul Sözleşmesi'nin iptali noktasında sizi 'Kadın haklarını çiğnemiş olursunuz' diyerek baskı altında tutmaya çalışanların da ipliğini pazara çıkarmış olursunuz.

Velhasıl...

Bu iki konuda milletin sesine ne kadar daha duyarsız kalabilirsiniz ki?

2023?...

Yorumlar 3 Yorum