YAZARLAR

Atatürk’ü anlatma sorunu

Bu nedenle Atatürk’ü doğru anlatmakta, Kurtuluş Savaşı'nı doğru anlatmaktan geçer.Sorunuz,  Kurtuluş Savaşında bizim kazma küreklerimizden başka bir de uçaklarımız da mı varmış? O zaman şöyle düşünüyorsunuz, yoksa Bandırma Vapuru, küçük köhne bir tekne değil de, zamanının en hızlı deniz vasıtalarından  birisi olabilir mi? 

Bizde sürekli Atatürk'ü anlama sorunundan bahsedilir ama bana göre esas sorun, Atatürk’ü anlama sorunu değil, Atatürk’ü anlatma sorunudur. 


Çünkü, eğer bir kişiyi ya da bir olayı doğru anlatamazsanız, O Atatürk dahi olsa, onu kimse doğru anlayamaz. 


Hele hele bu iş, Yılmaz Özdil’in kopyala yapıştır yazdığı ve millete 2500 TL’ye kakaladığı kitaba bırakılırsa, Atatürk’ü anlatmanın vay haline.


Atatürk demek Kurtuluş Savaşı demektir.


Bu nedenle Atatürk’ü doğru anlatmakta, Kurtuluş Savaşını doğru anlatmaktan geçer. 

Peki,  Kurtuluş Savaşı yanlış mı anlatılıyor? 


O zaman ben ilkokuldan itibaren bize anlatılanları anlatayım, siz karar verin.


Atatürk 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkmış. 
Neyle, küçük köhne bir tekne olan Bandırma Vapuruyla. 


Yolda İngilizler pusu kurmuş ama bu küçük köhne tekne o pusuyu da atlatmış. 


19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a ayak basmış. 
Ardından Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri. 
Nihayetinde Kurtuluş Savaşı başlıyor. 
Ve biz kurtuluş savaşında kazmalar ve küreklerle mücadele etmişiz.

İlkokulun  ardından yıllar geçiyor. 
Liseye geliyorsunuz. İnsan düşünen bir varlık ya, siz de düşünmeye başlıyorsunuz. 


Değişik ortamlarda anlatılanlar kafanızı kurcalamaya başlıyor. 


Aynı tarihlerde dedeniz, devasa Gülcemal Vapuruyla Rize’den İstanbul’a 20 günde gidemiyor. 


Samsun yolun yarısı. Küçük bir tekne olan Bandırma Vapuru İstanbul Samsun arasını nasıl oluyor da üç günde kat edebiliyor. 


O zaman şöyle düşünüyorsunuz, yoksa Bandırma Vapuru, küçük köhne bir tekne değil de, zamanının en hızlı deniz vasıtalarından  birisi olabilir mi? 


Bu kafanızı kurcalayan sorulardan biri. Güzel bir Türk filmi izliyorsunuz, başrollerde Münir Özkul ve Adile Naşit oynuyor. 
Orada evlerini, eninde sonunda başlarına yıkan Pilot Vecihi karakteri var. Tesadüfen, Pilot Vecihi’nin  Kurtuluş Savaşı pilotlarından Vecihi Hürkuş’dan etkilenilerek kurgulandığını öğreniyorsunuz. 


Sorunuz,  Kurtuluş Savaşında bizim kazma küreklerimizden başka bir de uçaklarımız da mı varmış? 


İşte size kafanızı kurcalayan  bir soru daha.  


19 Mayıs Samsun’a çıkılması ile 4 Eylül Sivas kongresi arasında sadece 105 gün var. 
Atatürk, zamanın şartlarında, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar önemli çalışmaları nasıl halletti? 


Düşünün araba yok, yol yok. En hızlı haberleşme aracı telgraf, o da işgalcilerin elinde. 


Kafanızda oluşan diğer bir soru. 


Ya Atatürk nasıl anlatılmış? 


Yine ilkokuldan alıntılar. Anne baba ve kız kardeşten oluşan dört kişilik çekirdek aile. 
Çocuklukta baba Ali Rıza Efendi kaybediliyor ve dayının çiftliğine yerleşiliyor. 
Orada yapılan yegane iş kargaları kovalamak. 
Eğitim hayatına geçiliyor, Atatürk’ün başarılı bir öğrenci olmasının yanı sıra anlatılan tek olay, matematik öğretmeni diyor ki; 
Benim adım Mustafa, senin adın da Mustafa, böyle olmaz karıştırılıyor. 


Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun. 


Daha sonrasında neler var? 


Trablusgarp ve  Çanakkale Savaşı'ndan çok küçük kesitlerden başka hiçbir şey yok. 


1923 sonrası da çok farklı değil.  


Özellikle Cumhuriyetten sonraki bazı tarihsel olaylar dışında, ilkeler, inkılaplar, Atatürk’ten neredeyse hiç söz edilmez. 


Elbette ki, Atatürk’ün Orman Çiftliği, Atatürk’ün çocuk sevgisi, Atatürk’ün ağaç sevgisi gibi yazılmış, birbirinin kopyası kitapların dışında. 


Bilhassa dikkatinizi çekmek isterim, Yalovadaki Atatürk köşkünün yerinden hareket ettirilmesi bile, bir çok açıdan üzerinde durulması gereken bir konu iken, tamam, ağaç sevgisi de çok iyidir, ama  sadece ağaç sevgisi üzerine konumlandırılmış bu durum Atatürk’ü anlatma adına ne kadar açıklayıcı?


Atatürk gibi bir liderin ailesinin sadece dört kişilik olması ne kadar mümkün? 


Milyonlarca insanın öğretmenleriyle isimleri aynıdır. 
Size hiç, senin isminle benim ismim aynı, senin  ismini değişelim  diyen öğretmeniniz oldu mu? 

Hadi oldu diyelim. 


Bu anınız hayatınızın en önemli anısı haline gelebilir mi?  


Dünya üzerinde yüzlerce liderin hayat hikayeleri ayrıntısına kadar yazılıp çizilmişken, resmi tarihimizde Atatürk’ün özel hayatıyla ilgili neredeyse hiçbir bilgi olmaması ne kadar mantıklı? 


Fikriye ile Atatürk arasındaki ilişkiyi sadece, üvey kuzenlik sevgisiyle açıklamak ne kadar yeterli?


Bakın, Atatürk'ü kendinizce sebeplerimizden dolayı olduğu gibi ve bütün yönleriyle anlatamazsanız, art niyetli ya da psikopat birileri kalkar, yalan yanlış bilgileri düzmece belgelerle doğru göstermeye çalışır. 


O zaman da sorumlu, kafa karışıklığından dolayı Atatürk’ü anlayamayanlar değil, bir takım gerekçelerinden dolayı Atatürk’ü anlatamayanlar olur.

Yorumlar