YAZARLAR

Biraz Erol Turaçlı'dan biraz benden

Erol Turaçlı dediğimde aklıma gözlerim, gözlerim dediğimde de bütün hayatım geliyor. Erol Bey, neredeyse ışık hızıyla hareket eden ufak tefek bir adam.Tevekkeli değil hastalar ve hastane çalışanları hocaya, " Hızlı el" lakabını takmışlardı.

Tarih 6 Ekim 2020, saat 03:09 yaklaşık 20 dakika önce uyanıp saate baktım. Şeytan dürttü mü diyelim, bir de Twitter’a göz atmak istedim.

Gazete Duvar'ın bir haberi, Profesör Doktor Erol Turaçlı Kovid-19’dan hayatını kaybetmiş. Kendileriyle dört yaşındayken tanışmıştım, o zamanlar Yardımcı Doçentti.

Erol Bey hakkında İlk anımsadıklarım, neredeyse ışık hızıyla hareket eden ufak tefek bir adam. Öyle ki, Profesörlük yıllarında hasta ziyaretine çıktığında yanındaki gencecik öğrencileri koşarak dahi kendilerini yakalayamazlardı. Tevekkeli değil hastalar ve hastane çalışanları hocaya, " Hızlı el" lakabını takmışlardı.

İşte o zaman zaman kızdığım ama hep sevdiğim, hayatımda olumlu ya da olumsuz bir çok şeyin mimarı Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük Glokom Uzmanı, Süleyman Demirel’in ve bir çok tanınmış ismin doktoru, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Vehbi Koç Göz Kliniği'nin efsane profesörü Doktor Erol Turaçlı hayatını kaybetti. Gerçekten çok üzgünüm.

Her zaman okurumla sohbet edercesine yazmaya çalışıyorum. Tıpkı yanımdaymışsınız gibi. Yeri geldikçe hayatımdan da söz ettim ama birkaç kez istememe rağmen bugüne kadar, hakkımda diyip kendimi yazmadım.

Bugün Erol hoca vesile olsun. Neden Erol Hoca?

Çünkü Erol Turaçlı dediğimde aklıma gözlerim, gözlerim dediğimde de bütün hayatım geliyor. Evet dostlar, bugün kendimden yazacağım.

Üç aylıkken suçiçeği geçirmişim, her çocuğun geçirebildiği suçiçeği. Fakat ben oldukça ağır hastalanmışım. Hayatımdaki en büyük destekçim, en istikrarlı takipçim ve yeri geldiğinde en gerçekçi eleştirmenim sevgili annem bir süre sonra simsiyah gözlerimde ışık geldiğinde beyazlaşma fark etmiş. Doktora gittik teşhis, katarakt oluşmuş.

Aslında benim 40 günlükken bir doktor hikayem daha var. Bir yakınımın, "Bu çocuğun göz bebekleri yok" uyarısıyla göz doktoruna gitmişiz. Yaşlı doktor, "Gözler çok siyah o nedenle gözbebeklerini göremiyorsunuz, sorun yok" tanısıyla eve gönderdi.

Evet dostlar, benim göz hikayem, bazı doktorlara göre doğuştan, bazılarına göre ise üç aylıkken geçirdiğim suçiçeği ile başlıyor.

Dört yaşıma kadar İstanbul Okmeydanı Hastanesi doktorları tarafından takip edildim. İlk ameliyatlarım orada yapıldı.

Sonuç facia, bir gözüm %5 diğeri ise %10 görebildi. Yıllar sonra Amerika’ya gittiğimde, doktorlardan biri, "Katarak ameliyatlarını aynaya bakarak kendin mi yaptın" bayat espirisini dillendirdi.

Varın gerisini siz anlayın...

Erol hocaya ilk kez 1974 yılında gittim. O yıllarda hemen hemen hiçbir şey, bugün de halen çok şeyin yapılamadığı Glokom'dan inanın sayısını hatırlayamadığım kadar ameliyat oldum. Sonuç, sol gözüm 14 yaşındayken, sağ gözüm de 27 yaşındayken görmemeye başladı.

O gün bu gündür tam 23 yıldır yalnızca, biraz ışık ve güneşin altında yakınımdaki insanların gölgelerini seçebiliyorum.


Liseye kadar eğitimimi memleketim Çayeli'nde yaptım. Ardından Karadeniz Teknik Üniversitesinde İşletme okudum. Okumayı çok seven bir insandım, aslında hedefim Hukuk Fakültesi idi fakat olmadı. 2015 yılında Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik, 2017 yılında da Anadolu Üniversitesi Adalet bölümünden mezun oldum.

Sesli kitapların, teknik imkanların olmadığı yıllarda, ilk okuduğum üniversiteyi neredeyse zorla bitirdim. Ama İletişim ve Adalet için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dediğim gibi, sesli kütüphaneler ve teknoloji artık yeterli. Ne yalan söyleyeyim, gözüm halen üniversitelerde.

Hayatıma bir çok insanın dokunuşu vardır eğer onlar olmasaydı belki bugün bu durumda olamazdım.

Başta ailem, arkadaşlarım ve ilkokuldan üniversitelere kadar hocalarım. Evet hayatıma olumlu anlamda burada yazamayacağım kadar çok insan dokunmuştur ama üç kadının ismini yazmadan geçemeyeceğim.

Birincisi, hayatımın en büyük destekçisi " Canım Annem," ikincisi 20 yıllık ev arkadaşım, dostum, sırdaşım, kız kardeşim Sevgili Aslıhan, üçüncüsü de altı ay önce Koronavirüs gölgesinde beş kişilik nikah töreniyle evlendiğimiz hayat arkadaşım, aşkım Sevgili Sevil.

Yazmaya 2014 yılında yerel gazetelerde başladım. Yaklaşık bir yıldır da, şu an tıklayıp yazımı okuduğunuz Nethaber.com da yazıyorum. Ağırlıklı siyaset fakat ekonomi ve iletişimde yazmaktan keyif aldığım alanlar.

Yine parantez açmak istediğim kişilerden birisi de Süleyman Özışık'tır. Kendileriyle iki yıl önce eğitim sırasında tanıştık.

Net Haber'in kuruluş aşamasında, bizim sitede yazar mısın? Teklifini elbette ki mutlulukla kabul ettim. Engelliyseniz, iş hayatında maalesef hiç kimse yüzünüze dahi bakmıyor. Kaç tane üniversite okuduğunuz önemli değil, nasıl yazdığınız, neleri başarabildiğiniz önemli değil, siz bütün çabalarınıza rağmen dikkate alınmıyorsunuz.

Bu nedenle Sayın Süleyman Özışık'a açtığı yoldan dolayı, verdiği destekten ötürü teşekkürlerimi sunuyorum.

Sadece yazı değil, iletişim alanında da çalışmalarım var. "Engellilerle Doğru İletişim" konusunda konferanslar veriyorum. Ayrıca üniversiteye hazırlanan öğrencilerle motivasyon toplantıları yapıyorum.

Saat 03:48, neden saati verdim? Bir yazıyı ortalama 3 saatte tamamlıyorum. Allayarak, pulluyarak, süsleyerek.

Ama bu sefer 39 dakikada, içimden nasıl geldiyse öyle kalem kullandım. Duygulara hitap etmek yok, saklamak yok, abartmak yok. Sizden bir ricam var. Göreviniz, mesleğiniz, makamınız, yetkiniz ne olursa olsun engellilere destek olun. Kapasiteleri ve imkanları ölçüsünde bütün engellilere omuz verin çünkü, maalesef ağırlıklı olarak insanlar engellilere karşı benden kör.

Bakın Einstein ne diyor, "Ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur"  Einstein atomu parçalamış zaten, hadi siz de ön yargıları parçalayın.

Yorumlar 3 Yorum