YAZARLAR

Bunlar Freud’luk değil Mazhar Osmanlık

Bu sözleri sarf edenler arasında, anlı şanlı çokbilmiş gazeteciler, aydınlıkları gaz lambasının aydınlığını bile mumla aratan sözde aydınlar, sorsanız, halkın ayakkabısının keçesi olmaya hazır siyaset baronları da var.

Aslında bir süredir, bunlar Freud’luk, diyecektim.

Sonra ekleyecektim.

Eğer Sigmund Freud bugün hayatta olsaydı ve Türkiye’de yaşasaydı hiç işsiz kalmazdı.

Ve devam edecektim...

Yaşadığı yıllarda parasızlık çeken hatta fakirlik yüzünden nişanlılık süresini beş yıl uzatan Freud, günümüzde şişkin bir banka hesabına sahip olacağı gibi düğününü de hiç beklemeden en lüks otel salonunda yapabilirdi.

Artık vazgeçtim demeyeceğim.

Çünkü bunlar Freud’luk değil Mazhar Osmanlık.

Biraz daha açayım...

Bunlar, bir kanepeye yatırılıp,

Hımmmm...

Hadi çocukluğuna dönelim, denilerek psikanaliz edilebilir vakalığı geçtiler. 

Hatırlarsınız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,  Elazığ depremi olduğu günlerde, deprem bölgesini ziyaretinin hemen ardından tatilini geçirmek için Erzurum Palandöken’e gitmişti. 

Doğal olarak da bu davranışı nedeniyle ben dahil milyonlarca kişi tarafından eleştirilmişti.

Yetmedi bir de durumu kurtarayım derken yaptığı açıklamalar nedeniyle de tepkilere maruz kalmıştı.

Anımsayın,  hiçbir siyasetçinin çocuğu yokmuş gibi çocuklarım, klasik siyasetten vazgeçtim, pörsümüş taktiklerin dibini süpüren kendileri değilmişçesine, bu yeni siyaset herkes alışacak, türünden durumu meşrulaştırma cümleleri. 

Geçtiğimiz günlerde, Van Bahçesaray da bir çığ felaketi yaşandı.

Kurtarma çalışmaları sürdürürken Çarşamba günü ikinci çığda da başka canlarımızı kaybettik.

Bakın, ikinci çığ felaketinde ihmalkârlık vardı...

Sayın Cumhurbaşkanı da bu ülkenin en yetkili insanı olduğu için, bu felaketten sorumludur, deseler, makul bulmasam da en azından fikirlerine saygı göstereceğim.

 Ama onlar bunu söylemiyorlar.

 Ne söylüyorlar biliyor musunuz?

Çiğ felaketinde birçok canımızı kaybettiğimiz günde Cumhurbaşkanı neden siyasi miting yapmış.

Yetmedi, Sayın İmamoğlu’nun Elazığ depreminin hemen ardından Palandöken tatilini eleştirenler neden Sayın Cumhurbaşkanının çığ  felaketinin ardından yaptığı Kırıkkale mitingini eleştirmiyor.

Hem de, bunlar sadece sosyal medyanın neler karşılığında kimlere hizmet ettiği belli olmayan isimsiz cisimsiz manyamışları değil.

Bu sözleri sarf edenler arasında, anlı şanlı çokbilmiş gazeteciler, aydınlıkları gaz lambasının aydınlığını bile mumla aratan sözde aydınlar, sorsanız, halkın ayakkabısının keçesi olmaya hazır siyaset baronları da var.

Yani bunlara göre, bir felaketin ardından topu topu dört kişilik aileyle yapılacak kayak tatilinin ertelenmemesi ile, on binlerce kişinin katılmasıyla düzenlenecek mitingin ki, bu görev nedeniyle yapılması gereken bir olay, ertelenmemesi aynı şeymiş.

Evet, halkta yuttu zaten.

Bu izahat faciası bana Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasını hatırlattı.

Fıkrayı yazanın yalancısıyım, hoca evlenmiş.

Hanımı üç ay sonra doğum yapınca, hoca sormuş, hatun bu işte yanlışlık yok mu? 

Hamilelik dokuz ay onbeş gün sürmüyor muydu? 

Nasrettin hocanın hanımı, efendi ne pimpirikli adamsın.

Bak sana izah edeyim.

Ben seninle evleneli üç ay olmadı mı?

Oldu.

Sen de benimle evleneli üç ay oldu.

Üç ayda ikimiz evli kaldık.

Allah aşkına, onbeş günün lafımı olur.

Nasrettin hocanın, hanımının izahatını yeterli bulup bulmadığı bilinmiyor.

Ama bilinen bir şey var.

Tekrarlıyorum bir kesim, halkın siyasi basiretsizlik sonucu yapılmaması gereken bir tatilin yapılmasıyla, görev nedeniyle yapılması gereken bir mitingin yapılmasını aynı iş olduğuna inanmasını bekliyor.

Hemen hemen aynı dönemde hayatta olan Sigmund Freud ile Mazhar Osman yaşananları görebiliyorlar mı,  bu konuda fikrim yok.

Ama eğer görüyorlarsa ne konuştuklarını tahmin edebiliyorum.

Tahminimi söylememi ister misiniz?

Tamam ben her halükarda söyleyeyim.

Birader, bu vakalar senlik mi benlik mi yahu.

Yorumlar