YAZARLAR

Faşizanca Kemalist olmak

Eğer bilmek bağırıp çağırmakla doğru orantılı olsaydı, fillere fil değilde filozof demek gerekirdi.  Çünkü canlılara ait bilinen en yüksek sesi onlar çıkartıyorlar.

Bilmek iyi bir şeydir. 
Bildiğini bilmek daha iyidir. 
En iyisi ise kendini bilmektir. 
Bir de her şeyi bilmek var. 
İşte o yoktur. 


Diyeceksiniz ki, her akşam televizyonlarda gördüğümüz, ekranların gayriresmi kadrolu her şeyi bilenlerine ne diyeceğiz? 


Size karışmam  ama ben onlara çok bilmişler diyorum. 


Bu çok bilmişlerin Ordinariusunun da Sayın İsmail Saymaz olduğunu iddia etmek sanırım yanlış değildir. 


Adam her şeyi biliyor. 
Hem de uzmanlarından daha iyi. 


Üstelik bağıra çağıra. 
Öncelikle şunu söylemek isterim. 
Eğer bilmek bağırıp çağırmakla doğru orantılı olsaydı, fillere fil değilde filozof demek gerekirdi. 


Çünkü canlılara ait bilinen en yüksek sesi onlar çıkartıyorlar.


Geçtiğimiz hafta sonu ekranların gayriresmi kadrolu gazetecisi İsmail Saymaz, Habertürk’teydı. 


Şov muydu kontrolu kaybetmekmiydi  tam anlayamadım fakat, Sayın Saymaz zıvanadan çıkmış gözüküyordu. 


Konu neydi? Hatırlarsınız, Kemalizm din ilişkisi. 


Özetle Anlatmak gerekirse, sayın Saymaza göre bu topraklarda ezan Kemalistler sayesinde okunuyormuş. 


İslamiyet onların sayesinde rahatça yaşanıyormuş. 


Ne diyeyim, insanın pes diye haykırası geliyor. 


Duyanlar da Anadolu’da İslamiyet Kemalistlerle birlikte geldi zannedecek.


Hani deveye boynun niye eğri diye sormuşlar da, devede, doğru bir tarafın varsa namerdim, demiş ya o misal, konunun neresinden tutsam bilemedim.


 Ben de olayı bizzat yaşayanlardan, bizzat dinlediklerimi anlatmayi sectim.


Sayın Saymaz, sizin doğduğunuz evle benim doğduğum ev arasında yaklaşık 20 km var. 


Yani, siz Erzurum kökenli olsanız da aynı toprakların insanlarıyız.  


Dolayısıyla, küçükken anlattıklarını dinlediğimiz amcalar aynı amcalar. 


Size bu amcalardan dinlediğim bir hikayeyi anlatayım. 


Yer Çayeli'nin bir köyü. 
Zaman 1940'lı yıllar. 
Bilirsiniz Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi bizim oralarda da adettir. 


Çocuklar Kuran okuma öğrensin, dini bilgilere sahip olsun diye camiye gönderilir. 


Şu an seksenlerinde olan Amcalarda çocukken camiye gönderilirlermiş. 


Buraya kadar her şey normal. 
Ama bundan sonrası sizi yalanlıyor. 
Yine amcaların anlattıklarına göre, camiye gittiklerinde çevreye hakim bir konuma çocuklardan birini gözcü olarak koyarlarmış. 


Neden mi? Söyleyeyim. 


Jandarma gelirken önceden görüp haber versin diye. 
Peki, jandarma gelirmiymiş? 
Evet zaman zaman gelirmiş. 
Bu durumda çocuklar ne yaparlarmış? Gözcü çocuğun işareti ile cami boşaltılıp jandarmaların geldiği yönün  ters istikametine kaçarak,  yoğun bitki örtüsüne sahip arazide kamufle olurlarmış. 


Taki ikinci işarete kadar. 


İkinci işaretin anlamı neymiş? 
İkinci işaretin anlamı şuymuş. 
Bu memleketin çocukları, bu memleketin devlet  yöneticilerinin görevlendirdiği, bu milletin jandarmaları gitti, artık saklandığınız yerden çıkabilirsiniz. 


Bana inanmıyormusunuz? 
Tamam o halde size bir teklifim var. Muhtemelen zaman zaman doğduğunuz yere, Rize’ye gidiyorsunuzdur.  


Bu hikayeyi anlatan amcalar halen hayattalar. 
Dediğim gibi şu an yaklaşık seksenlerindeler. 
Sizi tanıştırırım. 


Anlattıklarımı  bir de onlardan dinlersiniz. Amcalar  söz konusu camii de gösterirler. 


Hatta dilerseniz, sizi gözcü noktasına bile götürürler. 


Ha, bizim köyün amcalarını yeterince dürüst bulmazsanız, sizin çevrenizden aynı yaştaki amcalara sorun. 


Eminim onlar aynı sorunları yaşadıkları akranlarını doğrulayacaklardır.


Sayın Saymaz neden bu kadar ayrıntılı anlattım biliyormusunuz? 


Hani siz televizyona çıktığınızda, arada ekran olsada o yıllarda yaşayan amcaların, teyzelerin gözlerinin içine baka baka, bu ülkede İslamiyet Kemalizm sayesinde yaşanıyor, diyorsunuz ya. 


İnanın bana onlarda, arada ekran olsa da gözünüzün içine baka baka bir şeyler söylüyorlar. 


Ne mi söylüyorlar? 


Aktarayım. İsmail uşağum, sen hiç karayemiş sopası yemedun galiba.

Yorumlar 3 Yorum