YAZARLAR

İstanbul Sözleşmesi bir kaşık suda fırtınadır

Her zaman söylediğim üzere, Ak Partinin tek rakibi kendisidir. Yakın zamanda, 2023’te ya da daha ileri bir tarihte Ak Parti başarısız olacaksa bunun tek sorumlusu var, oda Ak Partinin taa kendisidir.

Ben Ak Partiyi ve Ak Partilileri anlamıyorum. Anlamıyorum dediğim Ak Partililer, partisini ve Sayın Erdoğan’ı sevdiği için Ak Partiye oy veren seçmen değil.

Benim kastettiğim kesim, partinin bazı üst düzey yöneticileri, kendilerini dava insanı olarak adlandıran yazar çizerler, muhafazakar kanaat önderleri ve şu an kısmen de olsa köşesine çekilmiş ya da çekilmek zorunda kalmış, tabirimi mazur görsünler, Ak Partinin eski ağır topları.

Beyler, beyler diyorum çünkü bana göre esas sorun onlarda, Allah size Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca hiçbir partiye ve partililere nasip etmediği şeyi bahşetmiş.

Neyi mi bahşetmiş?

Muhtemelen biliyorsunuz ama siyaset ve şahsi menfaatleriniz sağ duyunuzu o kadar perdelemiş ki hatırlamıyor ya da hatırlama anlamında ipe un seriyorsunuz.

O zaman ben hatırlatayım.

Sizler kurulduğunun ertesi yılında iktidara gelmiş partinin mensuplarısınız. Yetmedi o gün bugündür iktidardasınız.

Dahası var, Ak Parti halen Türkiye’nin birinci partisi olarak dimdik ayakta ve 2023’ün en büyük iktidar adayı.

Bana göre daha önemlisi de dünyanın lider sıkıntısı çektiği, ülkemizin lider fukaralığı yaşadığı bir dönemde partinizin başında Recep Tayyip Erdoğan gibi bir dünya liderinin bulunması.

Sizin yaptığınız ne?

Saçma sapan, İstanbul Sözleşmesi ve gereksiz, Albayrak - Soylu yarıştırması, gibi konularda enerjinizi harcayıp, 18 yıldır muhalefetin size yapamadığını kendi kendinize yapmak.

Gereksiz dedim evet tekrarlıyorum gerçekten çok gereksiz bir konuda, Berat Albayrak'cılar, Süleyman Soylu'cular olarak İkiye bölünüyorsunuz.

Efendim gelecekte partinin lideri kim olacakmış. Şu an Ak Partinin başında çok güçlü bir şekilde Recep Tayyip Erdoğan var.

Kendileri, ben şu tarihte siyaseti bırakacağım mı demiş? Hayır dememiş.

Ya da, şu veya bu yakın bir tarihte siyaset yapamayacağına dair hukuki engel mi söz konusu? Hayır değil.

Hiç kimse kusura bakmasın, Sayın Erdoğan’ın dava dediği şeyi siz şahsi menfaatleriniz doğrultusunda yontuyorsunuz.

Kendilerinin dava dediği Türkiye için ve Ak Parti için çalışmak.

Sizin yaptığınız ise, dava adamlığı altında maddi ve manevi anlamda sadece kendinize Müslüman olmak.

Mücadeleden Sayın Albayrakla Sayın Soyluyu hariç tutmak istiyorum.

Bana göre sorun, kral olmaya çalışmak değil, kralcı olmaya uğraşmak.

Biraz daha açayım, Berat Albayrak ve Süleyman Soylu üzerinden Erdoğancı ve dava adamı gözükmek.

Bakın dünya derin bir ekonomik kriz içerisinde ve koronavirüs resmen terör estiriyor.

Doğal olarak bu durumdan ülkemizde olumsuz yönde etkileniyor. Mevcut kötü şartlarda bile iç siyasette avantajlısınız. Muhalefet girdiği bütün seçimleri kaybetmiş Kemal Kılıçdaroğlu'nun eline teslim edilmiş.

Yani durum Ak Parti ve sizler için güçlü olmayı zorunlu kılarken, aynı zamanda elimizi de kolaylaştırıyor.

Ya sizler ne yapıyorsunuz?

Tekrarlıyorum, sizin yaptığınız demagojik davacılık adına şahsi maddi ve manevi menfaatleriniz yönünde kürek çekmek.

Albayrak-Soylu ayrıştırmasına başka bir yazımda değineceğim.

Bugün saçma sapan bir ayrıştırıcıdan, İstanbul Sözleşmesinden yazacağım.

Adım gibi eminim, İstanbul Sözleşmesi'nden olumlu ya da olumsuz konuşan veya yazanların çoğunluğu sözleşmeyi bir kere dahi okumamıştır.

Eskaza okuyanlar da hiçbir şey anlamamış. İstanbul Sözleşmesi ne rezalet bir şeydir, ne de kadınların kurtarıcısı.

Sözleşme diğer örnekleri gibi dostlar iş başında görsün kabilinden yapılmış uluslararası bir sözleşmedir. Faydası olsun veya olmasın amacı kadınlara yörelik şiddeti, aile içi ve mağdur taraflara karşı şiddetin önlenmesi ve şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesidir.

Bunun yanı sıra sözleşme erkeklerin ve erkek çocukların kadınlara karşı tutumlarının değiştirilmesini de amaçlıyor.

Sözleşmede kadın ön plana çıksa da aile içi mağdur denmektedir. Söz konusu sözleşmenin girişinde söylendiği gibi mağdur erkeklerde olabilir.

Eşcinsellik özendiriliyor muş, Allah akıl fikir versin. Ben bu sözleşmede eşcinselliği destekleyen hiçbir şey göremedim.

Sadece, eğer şiddete uğramışsa eşcinsel olduğundan dolayı ayrımcılığa tabi tutulmaması sağlanmaya çalışılmış.

Sorum şu, dinimiz öyle diyor, böyle diyoru bir yana bırakın, çünkü asla dinimizin kadınlar konusunda yönlendirdiği gibi davranmıyorsunuz, dinimiz ve kültürümüz yanlış yorumlanarak çocukluktan itibaren kadınlara ayrımcılık yapılmıyor mu?

Tamam komik gelebilir ama toplumumuzda şu cümleleri duymayan var mı? Beş yaşındaki çocuğa, "Oğlum ben gidiyorum ev ve annen sana emanet."

"Hadi oğlum şu amcaya bir küfret."

" Benim oğlum çok canlar yakacak."

Şimdi bu üç cümleyi oğlum yerine kızım varmış gibi okuyun.

Toplumumuzda bir kere dahi şahit olmadığınız söylemler değil mi?

İşte size çocukluktan başlayan cinsiyet ayrımcılığının en basit anlatımı.

İyi de bu sözleşme kadına ve mağdura karşı şiddet problemini çözer mi?

Hayır çözmez.

İstanbul sözleşmesinin getireceği en önemli şey, belki de tek şey, toplumun kadın erkek yaklaşımlarına dikkat çekmek. Hiçbir yanlış tarafı yok mu?

Evet var.

Birincisi, sözleşme Türk Kültürüne özen gösterilerek kaleme alınmamış. Zaten bunu da beklememek gerekir, çünkü sözleşme uluslarası bir sözleşme.

Diğer söylemle, sadece Türk Toplumunu hedeflemiyor.

İkincisi, kadınlar ya da mağdurlar, kötü niyetli davrandıklarında yani kendilerine sunulan avantajları karşı tarafı haksız yere suçlamak için kullandıklarında, iftira atan tarafa bir yaptırım öngörmüyor.

Tekrar Ak Partinin bir kaşık suda çıkardıkları fırtınalarına dönersek, her zaman söylediğim üzere, Ak Partinin tek rakibi kendisidir.

Peki bu ne demektir?

Yakın zamanda, 2023’te ya da daha ileri bir tarihte Ak Parti başarısız olacaksa bunun tek sorumlusu var, oda Ak Partinin taa kendisidir.

Lafım yazımdaki İkbal pususu atmak için elinden geleni ardına koymayan herkese.

Unutmayın Türkçemizde, "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" diye güzel bir söz var.

Yorumlar 4 Yorum