YAZARLAR

Top yekün bencilleştik

Yaşananların arkasında psikolojik etkenler de var.  Evet sosyolojik anlamda sıkıntılar söz konusu.   Evet yaşananların hepsinden, Fırat kenarında bir koyun kaybolursa sorumlusu benim, diyen Sayın Erdoğan da sorumlu. 

Önce İstanbul Fatih’deki intihar olayı, ardından Aksaray’da yuhalanan otizimli çocuklar ve en son Antalya’da bir babanın çaresizliği. 


Topu topu bir haftada şahit olduğumuz, gerçekten yürekleri parçalayan üç ayrı olay. 


Evet ekonomi kötü, yaşananları bununla ilişkilendirebiliriz. 
Evet yaşananların arkasında psikolojik etkenlerde var. 
Evet sosyolojik anlamda sıkıntılar söz konusu.  
Evet yaşananların hepsinden, Fırat kenarında bir koyun kaybolursa sorumlusu benim, diyen Sayın Erdoğan da sorumlu. 


Tamam bu tespitlerin hepsi sonuna kadar doğru fakat, olayın köklerini açıklamak için yeterli mi? 


Bence yeterli değil. 
Olayın kökleri kalbimizde. 
Olayın kökleri, hiç ayrım yapmadan söylüyorum, top yekün bencilleşmemizde.


Top yekün dedim, gerçekten deyimin tam anlamıyla herkes, dindar, ateist, solcu, sağcı, okumuş, okumamış bencillik konusunda zıvanadan çıktı. 


Öyle ki, durumumuza ya da konumumuza atfedilen değerler artık yok hükmünde. Şunu söylemek istiyorum, hani, şunlardan beklenmeyen davranış dediğimiz şeyler, artık o insanların günlük davranışları haline geldi. 


Hem de, kaygısızca, duyarsızca ve düşüncesizce sevgi denen davranışlar haline.

Bir sabah kalkıyoruz Facebook’u açıyoruz, hanım hanım ablaların, halim selim abilerin paylaşımı, komşularla kahvaltıdayız, masada bir kuş sütü eksik. 
Afiyet olsun da, biliyor musun ben o sabah çocuklarımı, çayın yanında zeytin ekmekle kahvaltı yaptırdım. 
Ben gördüğüme göre, öyle ya, mutlaka bir yakınlığımız var da gördüm, demek ki o paylaşımı benim çocuklarım da görecek. 


Doğal olarak, öyle bir kahvaltı isteyen çocuklarımın piskolojisi ne olacak? 
Ya, istedikleri halde çocuklarıma öyle bir kahvaltı sunamayan  benim piskolojim ne olacak? 
Öğleyin olmuyor ki başka bir paylaşım, maşallah demeyi de ihmal etmeyerek, yeni arabam. 
Allah kaza bela vermesin. 
Güle güle kullan fakat, ben bir baba olarak, yıllardır çalışmama rağmen ailemi sağa sola götürecek toplama Ford bile alamadım. 
Yine çocuklar talepkar, eee çocuktur ister. 
Yine ben ezik baba. 
Akşam paylaşımı daha da yürekten vuruyor. 
Aslan oğlum, aslan kızım şunu yaptı bunu yaptı. 
Allah bağışlasın da, yıllardır çok istememize rağmen Allah bize vermedi. İçin için hüzünlenen, belki de psikolojik sıkıntılara sürüklenen aile. 

Okumuş belli bir makama gelmiş abi. Seni kaç kere aradım, eninde sonunda telefonuma baktın. 
Senin yanına gelmek için kaç kere randevu istedim, eninde sonunda verdin. Bana kaç kere iş için, ayarlarız kardeş, yardımcı oluruz kardeş dedin ama bir türlü olmadı. 


Biliyor musun birisinden kendin için bir şey istemek ne kadar zordur. 


Kabul, doğru dürüst yüzüme bakmadığından, yüzümün  kızardığını görmedin, mahcubiyetimi, sıkılmamı psikolojik durumumu ses tonumdan da mı anlayamadın? 


Hani dindarlık paylaşmaktı? 


Fabrikaların senin olsun. Beni de ortak et demiyorum ama neden milyon dolarlık jiplere biniyorsun? 


Normal değerdeki bir arabaya binsen de, jipinden üste kalan parayı benim gibi evine ekmek götüremeyen insanlarla paylaşsan. 


İslamiyetten vazgeçtim, lüks yaşayın diyen bir din duydunuz mu? 


Solcu ve Kemalist ağabeyler. 
Solculuk eşitlikti ya. Fukara iken solculuğu ben de yaparım. 
Kitaplarından, filmlerinden, konserlerinden  kazandığın milyonlardan bana düşen yok mu? 


Atatürk mirasını Türk milletine bırakmadı mı? 


Atatürk’ün söylediği her şeyi kendisine emir kabul eden Kemalist beyefendi, mirasından vazgeçtim, kazancının  ne kadarını bana bırakacaksın? 


Ey yakın akrabam ve arkadaşım. 


Bak perişan haldeyim. Battım ya da işsizlikten dolayı harap durumdayım. Beni ne zaman fark edeceksin? 
Bak evlatlarımın en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorum. 


Sonra ben bilmiyordum deme.  Biliyorsun, çünkü seni her aradığımda ki, artık sen hiç aramıyorsun, acaba benden paramı isteyecek, ses tonuyla konuşuyorsun.


Tamam ekonomi, tamam piskoloji, tamam sosyoloji, tamam Erdoğan. 


Hepsine eyvallah. 


Ya biz, ya kendimiz. 


Yaşananlarda, dibene vurdurduğumuz bencilliğimizin hiç mi payı yok? 


Biraz duysak, biraz görsek, biraz farketsek çok şey değişmez mi?


Hani psikolojide yansıtma vardır ya, özetle, "Kabahat kürk olsa kimse giymez" diyebileceğimiz savunma mekanizması. 


Bilerek ya da bilmeyerek onu ne kadar çok kullanıyoruz. 


Başka bir yansıma daha var. Her yerde ve evimizde bulunan aynalardan. 


Aradada ona bakıp, kendimizi kendimize yansıtsak nasıl olur?

Yorumlar