YAZARLAR

Vallahi fukarayız

Bana inanmıyor musunuz? Haklısınız. Eğer görme engelli olmasaydım, ben de bana inanmazdım.  O zaman şöyle yapalım.  Ben anlatayım sizler karar verin.

Toplum olarak doğru iletişimi yeterince bilmediğimiz ortada. 
Ama yine de karınca kararınca götürmeye çalışıyoruz. 
İletişimin başka bir boyutu var ki, evlere şenlik. 
Sokaktaki iletişimi bıraktım her gün televizyonlarda gördüğümüz anlı şanlı televizyonculardan, iletişimci akademisyenlere kadar herkes bu konuda doğru iletişim fukarası. 


Belki, sözlerimi çok iddialı buldunuz. 
Sizi kıdemli bir görme engelli olarak temin ederim ki, az bile söyledim. 


Evet sanırım konu belli oldu. Bilinmediğini söyledigim iletişim, "Engellilerle İletişim" tekrarlıyorum, sokakta iletişim fakültelerine, oradan medyaya kadar hiçbir yerde bilinmiyor. Bana inanmıyor musunuz? Haklısınız.

Eğer görme engelli olmasaydım, ben de bana inanmazdım. 
O zaman şöyle yapalım. 
Ben anlatayım sizler karar verin.


Sokaktan başlayalım. Bir tanıdık yaklaşıyor. 
Tokalaşırp, elimi sallayıp duruyor. 
Sanki kurban pazarlığı yapıyoruz. 
Amacı ne? 
Bakayım beni tanıyacak mı? 
İyi de be adam, benim elimde parmak izi tanıma sistemimi var? 
Olayı abartanlar, bir de seslerini değiştirip, ben kimim, saçmalığına imza atıyorlar. 
Diyeceksiniz, ne olacak ki sadece eşek şakası. 
Evet, yarısında haklısınız.
Ortada bir eşeklik var fakat, eşeklerin bile şaka anlayışları daha gelişmiştir. Doğrusu nasıl olmalı? 
Tabi ki isim söylenerek selamlaşmak.


İletişim fakülteleri. 
Öğrencilik yıllarım. Oldukça deneyimli bir iletişimci akademisyen hocamın odasındayım. 
Üzerimde emeği çoktur, bu nedenle isim vermeme hakkımı kullanıyorum.  
Çay ikram ettiler. Çaylar gelince, şekerler ambalajlı ya, hocam masasından fırlayıp, "Dur Kazım, şekerini açayım" 
Niyet güzel mi? 
Harika. 
İletişim doğru mu? 
Yanlış. 
Mesaj ne? 
Sen göremediğin için şu kadar basit bir işi bile yapamayabilirsin.  
Aslında nasıl olması gerekiyor? 
Eğer tereddüt varsa, yardım istenip istenmediği sorulmalı.

Peki, medya ne durumda? 
Burada da vaziyet  vahim. 
Cüneyt Özdemir 5N 1K'yı hepimiz biliriz. Sayın Özdemir üç görme engelli dernek yöneticisini konuk etmiş.  
Yiğidi öldürüp hakkını vermek lazım, duyarlılık göstermiş. 
Fakat iletişim felaket. 
Hani, bütün programlarda zaman zaman  konuklar birbirlerini yerler ya, burada da öyle olmuş.
Üç konuk neredeyse kavga edecekler. Cüneyt Özdemir’in cümlesi, siz görme engelliler bile kendi aranızda anlaşamıyorsunuz. 
Evet cümle espiri sosu ile servis edilmişti ama, iletişim fiyasko. 


Mesaj ne? 
Niyet böyle olmasa da, bu dünyada bir biz normaller var, bir de siz engelliler. Mesaj iki, bu programda gören insanlar gelip tartışabilir, hatta yumruk yumruğa kavga bile edebilir fakat, siz görmeyenler bunu yapamazsınız, çünkü normal değilsiniz. 
Özet, yanlış iletişim.

Didem Aslan Yılmaz muhteşem bir televizyoncu. 
Bence kendileri Habertürk'ün Demir Leydi'sidir. 
Zaman zaman konuk ettikleri görme engelli hocamız Zeynep Hanım, beni affetsinler soyadını hatırlayamadım, yine konukları. 
Başka konuklar da var. 

Didem hanım Zeynep hocamıza, her seferinde göz teması kurmaya çalışarak soru soruyor. 
Elbette ki ardından hata fark edilip isim söylenerek soru tekrarlanıyor. 
Doğrusu da o zaten. 
Eğer birden fazla konuk varsa, görme engelli konuğa ismiyle hitap edip soru yöneltilmeli.

Veis Ateş. 
Bizzat yaşadığım bir olay. 
Sayın Ateş'in eğitimindeyiz. 
Yekünü altı hafta. 
Her zaman, yeni tanıştığım insanlara ya da, bir toplumda ilk kez bulunuyorsam,  görme engelli olduğumu belirtiyorum. Bu da benim yapmam gereken doğru iletişim
Orada da öyle yaptım. 
Veis Ateş eğitim sırasında katılımcılara söz verirken sürekli aynı hareketi yapıyor. Eliyle işaret ederek, buyrun siz.
Ortamda tek görme engelli benim. 
Peki, bana söz verilirken durum değişiyor mu? 
Hayır, aynı şekilde. 

Buyrun siz. İyi de, o sizin ben olduğumu ben nereden bileceğim. 
İmdadıma yanımdaki arkadaşım yetişiyor. 
Kaburgalarıma bir dirsek, o zaman o sizin ben olduğumu anlıyorum. 
İnanın bana dirsek yemekten kaburgalarım morardı.   
Doğrusu nasıl olmalı? 
Hitap isimle ya da, diğer insanlara yapılan hitabın dışında başka bir şekilde yapılmalı.


Tekrarlıyorum. 
Bugüne kadar hiçbir art niyetli yaklaşımla karşılaşmadım. 
Fakat, iletişimsizlik dizboyu. 
Bu konuda eğitim var mı? 
Hayır yok. 
İletişim fakültelerinde bile, dersten vazgeçtim, ders içerisinde konu olarak dahi yok. 
Oysa toplumun %12’si engelli.
İki yakınla birlikte hesaplandığında oran yaklaşık %36’ya çıkıyor. 

Yani toplumun üçte biri. 


Engellilerin en büyük sorunu nedir sorusuna, bir engelli olarak rahatlıkla toplumdaki ön yargıdır cevabını verebilirim. 
Rahatlıkla söyleyebileceğim başka bir şey de, eğer ön yargı kırılmak isteniyorsa, önce engellilerle iletişim konusu halledilmeli. 
Aksi halde çok daha Aksaray olaylarıyla karşılaşırız.

Yorumlar 1 Yorum